akp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
akp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AÇILIM



Açılıp saçılmamız değil , toparlanıp bütünleşmemiz gereken bir dönemde kaynağı ,zamanı ,hüviyeti,programı belirsiz bir projeyle karşılaştık millet olarak…Adı proje bunun.
Proje kelimesi her zaman alımlıdır…
Adı “paket” , “açılım” , “demokrasi açılımı”, “kürt açılımı”…
Kürt kelimesinden sebepsiz yere korkanlar için adı “demokrasi ve kardeşlik açılımı” iken , bu ismi ısrarla duymak isteyenlere karşı ise “kürt açılımı” kullanılıyor daha çok…Bu yönden bakarsak olaya, iktidar işi çok iyi kavramış, ne şiş yansın ne kebap diyor, bir yandan doğudaki seçmenine göz kırparken diğer yandan hala gelişmişlik düzeyi açısından doğudan hiçbir farkı olmayan diğer bölgelerin köylüsünü,çiftçisini, halkını , gencini, seçmenini yine elinden kaçırmamak istiyor.
Neyse bizim derdimiz partiyle, siyasetle değil…Bunlardan kazanacak bir şeyimiz de yok açıkçası , bu çok açık…Bizi düşündüren şu üstünde yaşadığımız kara parçası…
Hani o national geographic dergisinin küresel ısınmaya dikkat çekmek için simgeleştirdiği tek bir buz parçası üzerindeki çaresiz kutup ayısı var ya işte biz de o kutup ayısı gibiyiz…Doğal bir refleksle üzerinde oturduğumuz ve tarihten bugüne daralan , ve daralarak gittikçe azalan toprak parçamızı , evlerimizi, yuvalarımızı, yurtlarımızı, çocuklarımızı hatta kendi canımızı, postumuzu düşünüyoruz….Evet ömürlerini kutup ayılarının mutluluğuna adayanlar , onların yaşadıkları yurtları için endişelenenler şimdi biraz vicdanlı olsunlar da bize de şu buzullardaki kutup ayısı kadar hak verebilsinler, bizi de buzullardaki o sevimli kutup ayısı gibi anlayabilsinler, anlama gayretine düşebilsinler…
Bu arada içimizde, çevremizde, yanımızda o buzullardaki kutup ayısına sadece mecazi anlamda değil gerçek anlamda da benzeyecek kadar tam bir hayvan şuursuzluğunda hareket eden öz hakiki kutup ayısı-insan karışımlarına da diyecek tek kelime buluyor ve onlara umurlarında olmasalar da kendilerini yüce yaratana havale ettiğimi söylüyorum.
Şimdi “sorun” a gelelim…Evet sorun.Binbir sorunlu bir hane olan güzel yurdumuzda diğer bin sorun arasından sıyrılıp bu kadar önemli mevkiye gelen sorunumuza…Dillerinden “coğrafya, Mezopotamya,barış,kardeşlik,demokrasi” gibi kelimeleri düşürmeyenlerin o yanık sesleriyle dillendirdikleri sorunumuza…
Açıkçası ben bu sorunun ne olduğunu bilmiyorum…Ama bir toplulukta söz konusu bir mevcut durumdan hoşnutsuzlar varsa, ve onlar bir sorun var diyorlarsa ısrarla o zaman yapacak bir şey yok…Biliyorsunuz, demokratik mi demokratik ve çağdaş mı çağdaş bir hukuk devletinde yaşıyoruz biz…!
Otuz bin insanın ölüm fermanını tek gözünü kırpmadan veren çok mühim bir terörist bay’ı bile incitmekten çekinmeyen, onun incinmesinden, kırılmasından, dışlanmasından endişe duyan bilinçli, hassas, kırılgan, naif, çocuksu devletimizi çok seviyoruz.!
Sorunun ne olduğunu çok iyi bilenler var etrafımızda.Ama maalesef bu çok bilgili arkadaşlar fazla edebiyat, fazla laf kalabalığı yapmaktan kendilerini nedense alamadıkları için uygun gördükleri çözümün ne olduğunu açıkça söyleyemiyorlar…Söyleyemiyorlar mı , söylemiyorlar mı ? Oysa hiçbir şeyden çekinmelerine gerek yok artık, şartlar olgunlaştı. Hala neden, neyi bekliyorlar ? Kendilerinden ricamız dürüst olsunlar…

Bir de olayın bir başka boyutu var….Bu söz konusu sorunla ne hikmetse çok yakından ilgilenen, bu konu hakkında Türkiye’den bir haber duydukları anda ansızın kulak kabartan, kulak misafiri batılı dostlarımız.!
Onlar da bizim canımız…adamlar yıllardır gelişmiş , demokratik bir toplum olabilmemiz için çabalıyorlar…Yapmadıkları iş, koymadıkları kural, uygulamadığımız kriter, beğenmediğimiz standart, atılmayan takla kalmadı bu kutlu batılılaşıp, muasırlaşma yolunda.!
Haliyle batılı dostlarımız da bizle el ele verip binbir sorun içinden özellikle çok beğendikleri bu sorunu “çözmek” istiyor, bir el atmak istiyorlar yolun ortasında kalmış bu arabaya…
Peki biz bu adamları alaya aldık da , bizde de suç yok mu yahu hiç diyeceksiniz biliyorum, evet hatta duydum bile, “ulan ne kadar da statükocu adamsın, faşistsin,keşişsin…” diye sıraladığınız o bol “-izm” ve “–ist” dolu hakaretlerinizi…
Bana göre sorun haline getirilmek istenen bir mesele var ortada evet.Bana göre bu ülkede, bu yurtta hep ötekileştirilen, hep küçümsenen, hep haksızlığa uğrayan, hep adaletsizlik yapılan zümreler, halklar,ırklar, Kürtler, Türkler, Lazlar, Çerkezler, Müslümanlar ,çiftçiler, köylüler, esnaflar, öğretmenler var bu ülkede evet…
Biliyoruz Diyarbakır cezaevindeki insanlık dışı hareketlerden haberimiz var evet…Biliyoruz bir insanın konuşmasıyla , doğduğu yer ve şehirle, teninin rengiyle , inandığı inanç yahut inançsızlıkla dalga geçilmesi, aşağılanması , hor görülmeye , yok edilmeye çalışılması nasıl bir şeydir…
“sen benim neler çektiğimi nereden bileceksin” ulan diye bir nakaratla bana karşı çıkanlarınız olacaktır…Ama biliyorum kardeşim, biliyorum ben seninle yıllardır yaşadım, sen benim sıra arkadaşım, asker arkadaşım, sevgilim , dostum oldun biliyorum…Hadi oradan deyip, hala inanmıyor olabilirsin bana…Ama bilmiyorsam da “zulüm” nedir , ne menem bir allahsızlıktır onu ne kadar bilip bilmediğimi sorgulama hakkına sahip değilsin işte sen canım kardeşim…
Çünkü bilmediğin çok ortak noktamız var canım kardeşim, biz ikimiz de seninle ömrünü göç yollarında heba etmiş bir göçmen neslin, bir mülteci neslin çocuklarıyız …Evet biz ikimiz de dillerimiz farklı olsa da yaşayışlarımız aynı olan en önemlisi de inançlarımız aynı olan birbirine benzer göçmen çocuklarıyız.
Biz bundan yıllar önce buralara yani şimdi üzerinde bir kutup ayısı tedirginliğiyle oturduğumuz bu topraklara başka bir toprak parçası ve yurttan insafsızca sürülerek, sürgün edilerek geldik…
Bundan yıllar önce Bulgaristan’da bize dilimizi unutturmaya çalışanlar, isimlerimizi zorla değiştirenler, ibadethanelerimizi ahıra ya da diskotek’e çevirenler gibi allahsız , kitapsız ve vicdansız ve şerefsiz olmak bize yakışmaz biliyoruz…Biz yıllardır balkan türkünü , Azeri halkını ,doğu Türkistanlı akrabamızı yok etmeye çalışanlar gibi aşağılık olmayacağız ve olmak taraftarı da değiliz bu biline !
E o halde biz şimdi neyde mi anlaşamıyoruz ? O halde biz ; yani yediği, içtiği bir olan, hatta hacetimizi giderdiğimiz yer bile aynı olan , ve hatta dışkılarımızın aynı bok çukuruna gittiği biz, aynı toprak parçasında yaşayan insanlar olarak neden şimdi , bu konuda anlaşamıyoruz ?
Paranoyak olduğumuzu , boşuna endişelendiğimizi mi söylüyorsun ? Bize bunu söyleyenler için , gereksiz korkulara kapıldığımızı belirtenler için iki ihtimal var. Bu suçlamayı bize yapanlar, paranoyayı bize yakıştıranlar; birincisi ya çok saflar ya da ikincisi ki -o daha da beter- bu insanlar bizi kandırmak, elimizden ekmeğimizi , suyumuzu almak istiyorlar.
Her türlü oyunun, dalaverenin, iş güzarlığın,ince derin hesapların, yemyeşil Amerikan dolarlarının döndüğü bu topraklarda, bu petrol, bu enerji deryası medeniyetin beşiği Ortadoğu denen cehennem de yaşamak, huzurla hayat sürmek , güçlü bir devlet çatısı altında müreffeh yaşamak kolay mı sanıyorsunuz !
Hiçbir şey olmaz, bize kimse dokunamaz safiyaneliğinde hareket etmekten çekinmiyorsanız, hiç etrafınıza bakıp ders de alamaz mısınız ?
O kutlu topraklardan, o bereketli medeniyetler beşiğinden şimdi bir güneye doğru göz ucuyla bakın , rica ediyorum…Fırat’ın ve Dicle’nin aşağısına bir göz ucuyla bakın…Ne göreceğinizi söyleyeyim.Fırat’ın, Dicle’nin aşağısında yıllardır demokrasi ve insan hakları vaadiyle aldatılmış bir yığın mazlum insan göreceksiniz…İşte siz aranızda sadece ahmakça bir sınır olan siz, o insanlarla kader arkadaşısınız…Şimdi küresel çeteler, kan emici vampirler, kara emperyalistler, katil orduları size gözünü dikti…Evet dostlarım sıradaki kurban sizsiniz.!
Bir yüzyıl boyunca afrika’yı sömürüp posasını köşeye atan batı şimdi gözlerini bu topraklara dikti…Hoş, zaten ne zaman kaldırmıştı ki ? Şimdi yine bölmek, şimdi yine birbirine düşürmek istiyorlar…Hatırlayın 1.dünya savaşından sonra da gelmişlerdi, ellerinde cetvellerle sizi sınırlara, ülkelere bölmüşler kiminizi ırak’a, kiminizi suriye’ye kiminizi bilmem ne bela’ya hapsedip mahkum etmişlerdi…O zaman da vaatleri aynıydı biliyorsunuz ya; o zaman da özgür , bağımsız olacaktınız !
Şimdi Fırat nehrinden aşağıya bakıp gördüğünüz manzara dehşet; insanları kürt, Türkmen, arap diye nasıl da bölmüşler ? İnsanları Şii, Sünni diye nasıl da bölmüşler ? Hemen yanı başınızda, kıçınızın dibinde olan bu hadiselerden ders çıkaramayacak ve hala aynı vurdumduymazlıkla hareket edecekseniz sonunuzu şimdiden düşünmeye başlasanız iyi olur.Çünkü korkarım ki; ileride sizi Amerikan tankları ve helikopterlerine karşı koruyacak bir kardeş eli bulamayacaksınız…

Biliyorum dostlarım kafanız çok karışık…Göç yollarında ömrünüz heba oldu, oradan oraya sürülmekten heba oldunuz, insanların size her yerde terörist, bölücü diye bakıp bölücülüğün alasını yapmalarından usandınız, horlanmaktan usandınız…Biliyoruz, çünkü biz de usandık.!
Çünkü bizim de babalarımız zamanında ellerinde tahta bavullarla ufacık köylerinden , ufacık dünyalarından çıkıp o büyük şehirlere gittiler, orada zaman zaman tıpkı sizler gibi hor görüldüler…
Sizinle dillerinizi rahatça konuşabileceğiniz, istediğiniz isimleri çocuklarınıza verebileceğiniz insanca, hakça bir dünyaya varız…Fakat bu maskeler adı altında sizi istismar etmek isteyen çakallara karşı gözümüz her zaman açık bunu bilesiniz…
İş Suriye sınırlarındaki o binlerce dönümlük altı petrol dolu mayınlı arazileri halka yani sizlere devretmek olunca sus pus olup, bu toprakları yabancı adamlara, şirketlere peşkeş çekmekten yana olanların kimler olduğunu da çok iyi biliyoruz unutmayın ve istiyoruz ki bunu sizler de gözünüzü açıp artık öğrenesiniz.
Bu arazileri halka devretmek söz konusu olunca faşistleşen, devletleşen ama iş bu ülkenin anayasasıyla , düzeniyle , temel dinamikleriyle oynamaya gelince demokrasi şampiyonu bülbüller kesilen tilkilere gözümüz tok !
Sizin haklarınızı savunduğunu söyleyip sizi aldatan ve kendilerini halkçı sanan toprak ağası , aşiret lideri siyasilere de gözümüz tok elhamdülillah !
Kültürel bazı haklar verilecek örtüsüyle binlerce gencin katili teröristlerle iş birliği yapmak, onları adam yerine koymak hatta onları muhatap alma cüretine düşmek gafletinde olanlara da karnımız tok.
Diliyoruz ki sizin de karnınız, gözünüz tok, alnınız her daim açık ve zihniniz hep berrak ola.!
İkimizin de mutluluğu için…
NOT : bu yazi ilk kez http://delyhikmet.blogspot.com/2009/08/acilim.html adresinde yayinlanmistir.

ONE MİNUTE..!

Irak ve Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ihalesi "davos fatihi" akp hükümeti tarafından "İSRAİL" 'Lİ firmalara verilecek...!

Danıştay tarafından bozulan karar meclis tarafından hiçbir düzenleme yapılmadan yeniden kabul edilmek istendi ve danıştaya yeniden gönderildi.

Karar kabul edilirse ne olacak , bu ihale neden bu kadar önemli ? Muhalefet partileri olaya ne tepki gösterdiler, iktidar kendini nasıl savundu :



"Vali de dile getirdi
Arzı Mevud içinde yer alan bu toprakların; yasal yollardan 5 yıllık temizleme süresinin ardından 44 yıllığına organik tarım gerekçesiyle İsrailli firmalara ihale edilmesinden endişe ediliyor. İsrail’in bu bölgeye yönelik ihaleleri almak istediği, daha önce Kilis Valisi Aslan Kütük tarafından da dile getirilmişti.
Adı geçen İsrail firmaları
Temizle-Kullan modelinden önce gündeme gelen ‘yap-işlet-devret’ yöntemi ile ihaleye çıkılan; ulusal güvenlik nedeniyle iptal edilen Mardin ihalesine İsrail’in destek verdiği üç İsrail şirketinin başını çektiği üç ayrı konsorsiyumun başvurduğu ortaya çıktı. Bu konsorsiyumların içerisinde; Quadro, Redwing ve Mott isimli firmanın adı geçiyordu.
AKP hükümeti, Irak ve Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesi işini 44 5 yıllığına bu arazilerde tarım yapacak firmaya ihale etmekte ısrar ediyor. Mayın temizleme ile organik tarım yapmanın farklı işler olduğu gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edilen düzenlemede herhangi bir değişiklik yapmayarak önceki kararında direten Hükümet; Danıştay kararına rağmen ‘mayın temizleme ile organik tarımı’ aynı firmanın yapmasını istiyor. Mayınlar temizlendikten sonra Arzı Mevud içinde yer alan bu toprakların; yasal yollardan 5 yıllık temizleme süresinin ardından 44 yıllığına organik tarım gerekçesiyle İsrailli firmalara ihale edilmesinden endişe ediliyor.
Karasal mayınların temizlenmesini öngören Ottowa anlaşmasına imza atan Türkiye’nin, mayınları temizlenmesi meselesini organik tarımla birlikte ihale etmedeki ısrarı bir türlü anlaşılamıyor. Danıştay’ın iptal kararından sonra yeni bir kanun tasarısı şeklinde Meclis’e sunulan düzenleme, Tarım ve Köy İşleri Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonlarında görüşüldükten sonra Genel Kurul’da görüşülmeye başlandı. Ancak Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren bir konudaki düzenlemenin Milli Savunma Komisyonu’nda ele alınmaması sert eleştirilere neden oldu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ile daha önceki düzenlemede aynen ısrar ediliyor. Hükümet, Genelkurmay Başkanlığı’nın ‘35 milyon dolar verilmesi’ halinde yapabileceğini belirttiği temizlik için; 14 firmadan teklif alan Maliye Bakanlığı’nın karşısına 50 milyon dolar ile 1,5 milyar dolarlık bir rakam çıkmasına rağmen önceki kararında direniyor. Maliye Bakanlığı’nın, işin maliyeti konusunda net bir rakam ortaya koymaması da eleştiriliyor.
877 km’lik mesafe
Verilen bilgiye göre, temizlenmesi gereken alan Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak illerinin büyük kısmı Suriye, bir kısmı Irak ile olan sınır bölgesini kapsayan 877 km’lik ve 216 bin dekarlık alanı kapsıyor. Türkiye’nin taraf olup imzaladığı Ottowa Sözleşmesi, 21 Ekim 2004 tarihinde onaylamış; 2005 Nisan ayında da yürürlüğe girmişti. Buna göre Türkiye’nin, en geç 1 Mart 2008′den itibaren depolarında bulunan mayınları imha etmesi, en geç 1 Mart 2014′e dek toprağa döşeli tüm mayınları temizlemesi gerekiyor. Bu bölge Türkiye’nin güvenlik açısından en riskli, en kritik bölgesi. Bölgede yerli ya da yabancı özel şirketlerin kırk dört yıl o toprakları işgal etmesi, Türkiye’nin güvenliği açısından son derece ciddi sakınca oluşturacağı belirtiliyor.
Özellikle daha önceki ihalelerle İsrailli firmaların bizzat ilgilenmesi, bu işin önemini bir kez daha ortaya koydu. Bu durumu dikkate alan Danıştay, daha önceki 2005 yılındaki Bakanlar Kurulu kararnamesine istinaden yapılan ihaleleri ve şartnameyi iptal etti. Ve Mayınlı sahanın temizlenmesiyle, temizlenen arazinin tarımsal faaliyetlerde kullandırılması işlerinin aynı firma tarafından yapılamayacağına hükmetti.
İsrail’in gözü burada
Ancak hükümet yeni tasarıda; önceki düzenlemesinde ısrar ediyor. Tasarıda yine, mayınlı arazilerin temizlenmesi karşılığında aynı firmaya arazide organik tarım yapma imkânı veriliyor. Böylece hem organik tarıma uygun hem de petrol rezervleri bulunan bu arazilerin yabancıların eline geçmesinin önü açılacak. Özellikle İsrail’in organik tarım yapma gerekçesiyle Arzı Mevud içerisindeki bu bölgeye yönelik ihaleleri almak istediği, daha önce Kilis valisi tarafından dile getirilmişti. Bu ihaleleri kaçırmayacak İsrail, uluslar arası firmaları aracılığıyla yüksek kalite ve büyüklüğe sahip bu bölgeye 44 5 yıllığına yerleşmek istiyor.
2. Gazze olur!
Tasarı hakkında fazla bilgisi olmadığı için savunmakta oldukça zorlanan yeni Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Önce temizleme işini ihale edeceğiz” diyerek herkesi şaşırttı. Daha sonra ikisini bir arada yapan şirket olabileceğini söyleyen Şimşek, “Şu anda Türkiye’de veya başka bir tarafta, belki hem, tarımsal faaliyette uzmanlaşmış hem de mayın temizlemede uzmanlaşmış firma yoktur, bilemiyorum. Ama bu türden bir faaliyetin yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Siz ihaleye çıkarsınız, bir firma, bir mayın temizleme firmasıyla da anlaşır; dolayısıyla birlikte de bu işi yapabilirler. Buna aykırı bir şey yok” diye konuştu.
CHP Muğla Milletvekili Gürol Ergin ise, Gazze hatırlatması yaparak, “Gazze’de yaşananlar için haklı bir hiddet içinde olanların, benim ülkemin toprağını ne İngiliz ne Ukraynalı ne İsveçli ne de İsrailli firmalara verme hakları olabilir. Hükümetin ülkemizin güneydoğusunda ikinci bir Gazze yaratmaya hakkı yoktur. Ancak biliniz ki bu tasarıyı yasalaştırdığınızda ülkemizde ikinci bir Gazze’yi bizzat yaratmış olacaksınız” dedi.
Hükümet teklifi
Mayın temizleme ve arazi kullanım süreleri
Madde 3- (1)Mayın temizleme süresi taşınmazların yükleniciye tesliminden itibaren 5 yılı geçemez. Taşınmazların temizleme karşılığı tarımsal faaliyetlerde kullanılmasına ilişkin tahmini ihale süresi ise, kabul işlemlerinin yapılmasından itibaren 44 yılı geçmemek üzere, mayın temizleme işinin maliyeti ile kullanıma bırakılacak taşınmazların bir yıllık kira bedeli esas alınarak Maliye Bakanlığınca belirlenir.
Plan Bütçe Komisyonu
Mayın temizleme ve arazi kullanım süreleri
Madde 3- (1) Maliye Bakanlığınca yapılacak kullanım karşılığı temizleme ihalesinde, mayın temizleme süresi taşınmazların yükleniciye tesliminden itibaren 5 yılı, taşınmazların temizleme karşılığı tarımsal faaliyetlerde kullandırılması süresi ise, kabul işlemlerinin yapılmasından itibaren 44 yılı geçemez.
“İsraillilere verilmesin”
MHP Antalya Milletvekili Mehmet Günal, devletin milletin çıkarlarına uygun olarak mayınları temizletmesini isteyerek, “Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na “One minute” demişti. Biz de şimdi Sayın Bakanımıza ‘one minute’ diyoruz. Burada da yine İsraillilere verilmek üzere olan bu toprakları bizim ettiğimiz yemine uygun olarak, Türk milletinin çıkarına kullanmak üzere bir düzenleme yapılsın” dedi.
DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal da, “Siyasi iktidar, her zaman olduğu gibi ‘Şeytan ayrıntıda gizlidir’ sözünü haklı çıkarırcasına tasarıya öyle maddeler, bölümler eklemişler ki bunları savunmak olanaklı değildir” dedi. Bu arazilerin niye mayın kurbanlarına verilmediğini soran Birdal, “Neden bu temizlenecek alanlar az topraklı ve topraksız yoksul köylülere verilmeyecektir?” dedi.
AKP Sivas Milletvekili Mustafa Açıkalın ise, temizlenecek alandaki arazinin tarımsal amaçla kullanılmak üzere en az sürede kullanıma talip olan ihaleciye verileceğini belirterek, “Bu ihale bir bütün olarak yapılacağı gibi, parçalı olarak da yapılması mümkündür” dedi.


Saadet partisi genel başkanı Numan Kurtulmuş ihalenin sakıncaları hakkında şunları dedi :

1. "Bu arazi, maalesef önümüzdeki 50 yıllığına, yarım asırlığına başkalarının kullanımına açılacaktır. Üsluptan ve tartışmalardan anlaşılan, yabancı firmaların ilgilendiği bir alandır. Öyle görünüyor ki, çoğu İsrailli firmaların ilgilendiği bir ihaledir. Türk ortaklığı gibi görünen ortaklıkların arkasında İsrail ortaklıkları mevcuttur. Biz bu kadar verimli arazileri, başka bir ülkeye, başka bir gruba devrediyoruz" 2. "GAP, Türkiye’nin uzun yıllardır yatırım yaptığı bölgedir. Sulama kanalları, barajlar ve diğer imkanlarıyla, önemli merhaleler katedildi. Önümüzdeki dönemde dünya sağlık örgütünün raporlarına göre, su ve gıda krizi olacak. Su kaynakları kıtlaşacak. Ciddi gıda açığı olacak. Türkiye son 50 yılını yoğunlaştırdığı bu bölgedeki su kaynaklarını da, yabancı konsorsiyumlara vererek kontrolünü elimizden çıkarmış olacağız". 2004 yılında AB ilerleme raporunda yer alan su havzalarının İsrail ve komşuları tarafından adil bir şekilde kullanmasını sağlayacak uluslar arası bir su idaresinden bahsedildiğini hatırlatan Kurtulmuş, "GAP bölgesinin su imkanlarının bu şekilde elden çıkarılması, bizim AB ilerleme raporlarındaki kimsenin konuşmadığı bu maddeye dikkati çekmemizi zorunlu kılmaktadır" dedi. 3. "İstimlak konusundaki mahkemeler hala devam ediyor. Devlet, bu ihaleyle toprakları bir yabancı firmaya 49 yıllığına devrederse, devletle ilgili hukuki sıkıntıların çoğu da kamuya yük olarak kalacak" (Bu araziler gecmiste devlet tarafindan ozel muhataplardan istimlak edilmisti). 4. Dördüncü sakıncanın ise bu arazilerde Kibutz adı altında kurulacak tarımsal çiftlikler olduğuna dikkat çeken Kurtulmuş, daha önce İsrail’in Türkiye’den bu konuda istekte bulunduğunu hatırlatarak, "Yaklaşık 10 dönüme bir kibutz kurulacağını ve her kibutz da 15 aile kurulacağını düşünürsek, bütün mayınlı arazilerde 500 bin ilave vatandaşın gelip çalışma imkanı ortaya çıkacak. Aileleriyle birlikte bu, 2 milyona yakın insan demektir. Diyelim ki, İsrailli firmalara verirsek bu arazileri, bu kibutzlarda kimler çalışacak? Hangi milletin çocukları olacak? Dışarıdan gelecek işgücünün sakıncaları neler olacaktır?" diye sordu. 5. Tasarının beşinci sakıncasının yer altı zenginlikleri olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Bu bölgede, petrol ve doğalgaz rezervi açısından oldukça geniş imkanlara sahip. Dolayısıyla Türkiye devleti, petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini bu bölgede nasıl sürdürecektir?" dedi. 6. Suriye ile ilişkilerin sıkıntıya girmesinin de başka bir sakınca olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Bu süreç, Suriye ile ilişkileri ciddi şekilde sıkıntıya sokacaktır. Golan Tepelerindeki su kaynakları İsrail’in kontrolünde. Türkiye tarafındaki kaynaklar da İsrailli firmaların eline geçerse, bütün su kaynakları sıkıntıya girecektir. Bu şekildeki Suriye, Türkiye ile ilişkilerini nasıl sürdürecektir? " diye konuştu. 7. Yedinci sakıncayı Gazze topraklarının kaybedilmesiyle açıklayan Numan Kurtulmuş, "Gazze’deki, Batı Şeriadaki topraklar da benzer şekilde kaybedilmişti. Bunları söylediğimiz zaman, komplo diyenlere; Gazze lafından hoşlanmıyorlarsa; Kıbrıs’ı hatırlatmak isteriz. Kıbrıs’ın bizim elimizden çıkması, İngiliz gemilerinin ikbal ihtiyaçları dolayısıyla adada kendilerine belli süreyle belli haklar verilmesiyle başladı. Ama ondan sonra baktık ki, Kıbrıs diye bir yer kalmamış. Türkiye bu topraklarını bu şekilde ihale ederse, kaybetme riskiyle karşı karşıyadır" diye konuştu. 8. Sekizinci sakıncayı Sevr haritasında gösteren Numan Kurtulmuş, "Bu harita sevr haritasıdır. Bu haritada ısrarla söylenilen, gösterilen yerlerden birisi de burasıdır. Bu alan, şimdi ısrarla ihale çıkarılmak istenen alandır" dedi.

(alıntı)

Edit: :)