Naber ?

Naber ?


Bu soruya yabancı değilizdir.Gün içinde çok karşılaşmışızdır ; “naber ?”
“Naber” ağızdan o kadar kolay çıkan bir şeydir ki aslında siz onu yolda gördüğünüz az samimi olduğunuz kişilere karşı bile kullanabilirsiniz...

Biz “naber” i , “iyidir” diye geçiştirebiliriz...Çenemiz düşükse “iyi” nin ayrıntılarına inebiliriz..

İyi değil kötü ise ahvalimiz o zaman da yine kısaca “iyi” deriz...Bu adettendir.Üstelik “iyi” de tıpkı “naber” gibi ağızdan kolay çıkan bir sözdür. “Naber” ile “iyi” amca çocuklarıdır çünkü...İyi anlaşırlar.

“Naber” geveze , haylaz bir çocukken, “iyi” ekseriyetle dalgın ve mülayim bir çocuktur.
“Naber” i genelde kızlar çok sever... “Naber” sosyal ilişkileri iyi olan canayakın bir adamdır.

“İyi” ruhsuz ibnenin tekidir. “İyi” de “naber” in gözlerinde gördüğünüz o parlak ışığı, o zeka kıpırtılarını göremezsiniz... “iyi” hani sessiz, sakin bir çocuktur ama gözlerinin içine baktığınızda da onda bir mallık sezersiniz...O daha çok “lan susayım da adam sansınlar bari” der içinden.Uğraşmak istemez onla,bunla,şunla...Ayrıntıları, tefferruatları sevmez “iyi” .

Naber , ne haber’den türemiştir....Aslında naber’in bir anlamı yoktur... “ne haber” in ise anlamı çok derindir.

“Ne haber?” tüketim toplumu tarafından yozlaştırılmış, dejenere bir genç arkadaşımızdır.
“Ne haber” iyidir, candır, kandır...İçinde bulunduğu yozlaşmanın kendisi de farkındadır..Ne hale getirdiniz beni be, yeter artık diye içten içe kendini yemektir...Ama bunlar hep sessiz haykırışlar olarak kalır...İçinde bulunduğu batağa o kadar saplanmıştır ki o düzenin bir parçası olmuştur artık.Özünde iyi biri olsa da , o da artık bozulmuştur diğerleri gibi.Belki bir hamleyle geriye dönüş, bir öze dönüş hareketiyle kendini yeniden bulacaktır.O ise şimdi çekildiği bir köşede olan biteni , isyanlarını içinde saklayarak izler...Zamanı gelince biriktirdiklerini herkesin yüzüne kusma niyetindedir.Bunu planlar gecelerce, bunu düşler gündüzler boyu....

Ne haber ; haberler nasıl, ne haltlar işledin yine demektir.İşte siz bunu “naber” sorusuna yaptığınız gibi kısa bir “iyi” ile es geçemezsiniz.Ya da bilmem, geçersiniz belki ama soruyu soran çok darılır size.

Evet şimdi, o halde öğrendiklerimizi cümle içinde kullanarak pekiştirelim :


- Naber ?

- İyi.

İşte dediğimiz gibi bu soruya bir “iyi” demek kafidir.



- Ne haber ?


- Ne mi haber... Aynı üstadım..Durumumuz “durağan”. Her an “eksi” ye dönmesinden korkuluyor...Televizyonlarda ekonomist beyler öyle diyor.Biz ise “kalbi kırıklar bankasın’da faiz’lerin inmesini bekliyoruz” , elimizde telefonlar...

Ve bekliyoruz.Çoğu zaman “durağan” olmak, durağan yaşamak bile bize allahın bir lütfu olarak geliyor...O kadar korkuyoruz ki durumumuzun negatife dönmesinden böylesi iyidir diyoruz...Kriz yöntemleri, kemer sıkmalar...

İzleyiciyim şu günlerde olanları.Gelen geçene bakıyorum...Kalemi elime aldığımda “günlük yazmayacaksın yoksa değil mi ha ?” diye bir alaylı iç ses kulaklarıma geliyor... İşe biraz Hollywood etkileri de giriyor tabi.

“Hadiiiii ama dostummmm bunu yapamazsın sahiden de oturup bir liseli ergen gibi günlük mü yazacaksın haa olamaz, lanet olsun...!” ...


Hayır.Korkuya mahal yok.Elbette günlük yazmayacağım..Hayır, iç ses öyle söyledi diye değil.Zaten iç ses günde milyon defa bir şeyler diyor.Onun dediği her şeyi yapsaydım bugün buralarda olmazdım belki de.

İç seslerle geçiyor yaşam.Pencerelerle, ekranlarla, beyaz camla,çanak antenle,alkolle,dua ile ve sayıklamalarla...

Siz yaşarken uykudaki gibi sayıklıyorsunuz....Ama bunu fark etmiyorsunuz.Uykuda olduğunuzu bilmiyorsunuz, sayıkladığınızı hissetmiyorsunuz....Belki ender de olsa birileri çıkıp diyor bunu size.Size uyurken , sayıklarken rasgelen biri diyor bunu.Ama o kişide öyle kolay kolay çıkmıyor.Bunu fark edenler , bunu size hatırlattıranlar o kadar az ki..!

Bildiğiniz tek şey hayatın belirli anlarında karşınıza çıkan bu hikmetli kişilerin sayıca azlığı. Onlara o kadar muhtaçsınız ki..! Bu çaresizliğinizin de farkındasınız belki siz....

- Ne haber ?


- Yuvarlanıyoruz azizim.Az önce marketten iki bira kapmaya yeltendim.Yapacak bir şeyin bulunmadığı, televizyonların “bizden bile derbeder” insanların hayatlarının anlatıldığı dizilerle kaplı olduğu , aynı espiri ile on yıl boyunca şov programı yapan komedyenlerin bulunduğu memlekette şairin de dediği gibi “akşam, olmuş güneş batmış, içmeyip de ne halt edeceksin ?”

- Peki ne oldu yeltendi de , gitmedin mi ?


- Yok bakalım bu gece bir de böyle deneyeyim dedim.Bakalım bu gece ayık kafayla nasıl çekiliyormuş...Televizyona baktım.Sanal dünyaya göz attım.Dünden kalma gazeteleri okudum.Yatakta düz ve ters takla attım.Yoldan geçen kızlara baktım, kimilerine “içimden” laf attım...Tavla öğrenmeye çalıştım,satrancı işime gelmeyince yarım bırakıp kaçtım.Kitaplıkta “Orhan Veli” ye baktım.Kesmedi ama , keşke biraz daha yazsaymışsın da öyle ölseymişsin be Orhan’ım dedim.!

Kuru üzüm yedim.Dünyada kuru üzüm kadar insanı dinç tutan, direk kana karışan bir şey olmadığını bir kez daha idrak ettim...Kuru üzüm susattığı için damacanaya koştum....Anadolu’nun bir köyünde pınar başından içer gibi kana kana içtim.Sonra aklıma bir şüphe düştü...

“Ulan sen de olmazsan ne yaparız lan biz” dedim su’ya...Öyleydi gerçekten de...İçime korkular düştü hemen o suyla abdest aldım,namaza durdum.Dua ederken “Allahım, ne olur suyu bizden eksik etme , halimiz nice olur ?” diye yalvardım belki de çocukçasına...

O fasıl geçince geçmişe döndüm.Şarkı dinlemeye kalktım ama hepsi aşk şarkılarıydı..Kimse “aşk” tan hoşlanmayanlar için ya da yalnızlar için şarkı yazmıyordu bugünlerde...Şakılar bile çoğuldu ki , dinleyen biz “tek” leri her seferinde dışlıyorlardı...Yeter dedim, yeter.Size de aşkınıza da, ay ışığınıza da , sonsuz sevgilerinize de..! Defolun gidin rahat bırakın “tek” insanları..! Biz sizin gibi bir tarafımızı paylaşmak istemiyoruz.Biz bencil insanlarız evet ne olmuş, var mı daha da ötesi ?

Bu çoğul şarkılara sırf bir özne bulmak için bile kalkıp aşık olamazdım herhalde.Olmuyordu bu işler böyle.Zorlasan da mümkünatı yoktu.Ve çoğul şarkıların en güzeli belki de içinden “seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli.....” mısraları geçeni idi..

Fakat bir yerden sonra baydı o da.Bu şarkıda emeği geçen büyük müzik üstadlarına karşı bile küstahça hareket ettim.Herkese kızdım.Müzisyenlere, şairlere,yazarlara.... “Olmuyor, olmuyor, ruh yok, monşer ...!” dedim...Niye daha yaratıcı olmuyorsunuz diye kızdım...Halbuki ben onların yapabildiğini bile yapamıyordum.Ne tek bir nota, ne tek bir sözüm vardı...

Sustum,kenara çekildim.Kuru üzüm yemeye bir nihayet verdim.Bu kadar “kan” yeterdi bana...Enerjiye ihtiyacım yoktu artık.Yatarken Allah’a dua edecektim ; “durağan” halimizi eksiye çevirme ya rabbi ...!




AHK. 14.03.2009 Cumartesi , 01.00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder