29 şubat'ta doğanlar


Doğum gününüzü her yıl kutlayamamanın ne kadar garip olduğunu düşündünüz mü hiç? 29 Şubat'ta doğanlar için bu sıradan bir durum haline geliyor. Bu özel günü sadece dört yılda bir kutlayabiliyorlar. Peki bunun bir çözümü var mı?

29 ŞUBATTA DOĞANLAR

Çocuklarının doğumu 29 Şubata rastlayan ve özel günlerini 4 yılda bir kutlamak istemeyen ailelerin nüfusa doğum kayıtlarını 1 Mart olarak yaptırdıkları öğrenildi.

Aydın Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Müdürü Vedat Yıldız, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 29 Şubatta doğan ve halen yaşayan kişilerin kesin sayısının kendi kurumlarında tespitinin mümkün olmadığını söyledi.

Ailelerin genel olarak 29 Şubatta doğan çocukları için kendilerine başvurup doğum tarihini 1 Mart ya da daha farklı bir gün olarak kaydettirdiğini belirten Yıldız, ailelerin müracaatı ile doğum kaydını bu şekilde yaptıklarını bildirdi.

Yıldız, ebeveynlerin bu tercihinde çocuklarının doğum günlerini 4 yılda bir kutlamak istememesinin etkili olduğunu belirtti.

Nüfus Kanunu'na göre doğum tarihleri yıl olarak belli olanların, doğum yılına ebeveynlerinin talepleri halinde ay, gün eklemesi yapılabildiğini kaydeden Yıldız, insanların bu tür kayıtlarda genellikle 1, 15 gibi tarihleri tercih ettiğini söyledi.

Öte yandan, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün en son 2005 yılında düzenlediği verilere göre, kütüklere kayıtlı kişiler arasında 29 Şubatta doğan ve halen yaşayan kişilerin sayısı 25 bin 804.

1 Martta doğan kişilerin sayısı 1 milyon 45 bin 90, 2 Martta doğan kişilerin sayısı 350 bin 943, 3 mart tarihinde doğanların sayısı ise 364 bin 215.

-29 ŞUBAT NASIL ORTAYA ÇIKTI?-

Oluşturulan takvimler, uzun süre güneş yılı uzunluğunun ölçümündeki ufak hatalar ya da bir yılı aylara bölerken ortaya çıkan sorunları çözemedi.

Bu sorunlara, bugün kullanılan takvime de temel olacak şekilde bir cevap geldi.

MÖ 46'da Jül Sezar, Yunan astronomu Sosigenes'in önerisi üzerine bir yılın 365 gün 6 saat olduğuna karar verdi. Buna göre, bir yıl 365 gün üzerinden hesaplanacak, kalan 6 saatler de her dördüncü yıla 1 gün olarak eklenecekti.

Jülyen takviminin de bir sorunu olduğu zamanla ortaya çıktı. Bu, 1 yılın gerçek uzunluğunun 365 gün 6 saat değil, bundan yaklaşık 11 dakika daha kısa olmasından kaynaklanıyordu. Bu 11 dakikalar, yıllar içinde önemli kaymalara yol açtı. 1500'lü yıllara gelindiğinde bu kayma 14 güne çıkmıştı.

1582 yılında Papa 13. Gregorius, o yıldan 10 gün düşürülmesini emretti. Gregoryen Takvimi, bu tarihten sonra zamanla çeşitli ülkelerde benimsenmeye başlayarak bugünkü yaygın durumuna geldi.

-HANGİ YILLARDA ŞUBATIN 29 ÇEKTİĞİ NASIL HESAPLANIYOR?-

Bir yıl eğer dörde bölünüyorsa o yıl, Şubat 29 çekiyor. Ama bu bölünen yıl aynı zamanda 100'e de bölünüyorsa o zaman Şubat 29 çekmiyor.

Ancak bu 100'e bölünen yıl 400'e de bölünüyorsa Şubat 29 çekiyor. Örneğin 2000 yılı. Hem 100'e hem de 400'e bölünür.

29 Şubat, 28 yılda bir pazar gününe denk geliyor ve bu pazar şubat ayının 5. pazarı oluyor.

29 Şubatta doğanlar doğum günlerini ancak 4 yılda bir doğru zamanda kutlayabilir.

Fil avı

Fil Avı

MATEMATİKÇİLER
Matematikçiler fil avlamak için Afrika'ya giderler; fil olmayan her şeyi dışarı atıp geri ne kalırsa, onu avlarlar.

DENEYİMLİ MATEMATİKÇİLER
Bir önceki adımdaki işlemi yapmadan önce, en az bir filin bulunduğunu ispat ederler.

MATEMATİK PROFESÖRLERİ
En az bir filin bulunduğunu ispat ederler; ve onun bulunup yakalanma işini yüksek lisans öğrencilerine ödev olarak verirler.

BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİ
1. Afrika'ya git.
2. Ümit Burnundan başla
3. Düzenli bir şekilde tüm kıtayı doğudan batıya tarayarak kuzeye doğru ilerle.
4. Her tarama adımında;

4a. Görülen tüm hayvanları yakala

4b. Her yakalanan hayvanı bilinen bir fille karşılaştır.

4c. Bulunca dur.



DENEYİMLİ BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİ
Yukarıdaki algoritmanın durmasını garantilemek için Kahire civarına önceden bir fil yerleştirirler.

ASSEMBLY DİLİ PROGRAMCILARI
Bu algoritmayı, ellerinin ve dizlerinin üzerinde emekleyerek izlemeyi tercih ederler.

DONANIM MÜHENDİSLERİ
Afrika'ya gidip, rengi gri olan hayvanları rastgele yakalamaya başlarlar. Ağırlığı, daha önceden bilinen bir filinkinden yüzde on beş fazla veya az bir hayvana rastlayınca dururlar.

EKONOMİSTLER
Bu meslek grubundakiler fil avlamazlar; ancak yeterli ücret ödendiği takdirde, fillerin kendi kendilerini avlayacağını düşünürler.

İSTATİSTİKÇİLER
Peş peşe N kez rastladıkları hayvana "FİL" adını verip, onu avlarlar.

MÜŞAVİRLER
Fil avlamazlar. Aslında hiç bir şey avlamazlar; Ama, fil avlamak isteyen insanlara saat ücreti karşılığında tavsiyede bulunurlar.

YÖNEYLEM ARAŞTIRMACILAR
Avcının şapkasının büyüklüğü ile kullanılan mermilerin renginin fil avlama stratejileri üzerindeki etkisini araştırırlar. Tek istedikleri, birilerinin kendilerine "fil" adı verilen nesneyi tanımlamasıdır.

POLİTİKACILAR
Fil avlamazlar; sadece sizin avladığınız fili kendi seçmenleriyle paylaşırlar.

AVUKATLAR
Fil avlamazlar. Sadece fil sürüsünü izleyerek, sürünün ardında bıraktığı gübrenin mülkiyetinin kime ait olduğunu tartışırlar.

ÜST DÜZEY YÖNETİCİLER
Geniş kapsamlı "fil avlama" stratejileri oluştururlar; ancak bu çalışmaları sırasında fillerin; tarla farelerine benzeyen, sadece sesleri biraz daha kalın olan yaratıklar olduğunu kabul ederler.

KALİTE KONTROL DENETÇİLERİ
Fillerle ilgilenmeyip, avcıların jipe eşyalarını yüklerken yaptıkları hatalarla uğraşırlar.

SATIŞ TEMSİLCİLERİ
Fil avlamazlar. Tüm zamanlarını yakalamadıkları filleri satmaya çalışarak ve sezon açılmadan 2 gün önce malı teslim edeceklerini iddia ederek geçirirler..

BİLGİSAYAR YAZILIMI SATICILARI
Yakaladıkları ilk hayvanı sevk edip, "fil" faturası keserler.

BİLGİSAYAR DONANIMI SATICILARI
Tavşan yakalayıp; bunları griye boyayıp "Masa Üstü Fil" diye satarlar.

Flatout 2 game play



Olay budur, acayip zevkli bir oyun, bu ay bilgisayar dergilerinden biri bu oyunun orijinalini bedava veriyormuş diye haber aldım, ne duruyorsunuz, hadi oyuna gelin :)

oscar 2009 ödülleri belli oldu

81. Oscar

Ödülleri

En İyi Film:

Milyoner

En İyi Yönetmen: Danny Boyle (Milyoner)

En İyi Erkek Oyuncu: Sean Penn (Milk)

En İyi Kadın Oyuncu: Kate Winslet

(The Reader/Okuyucu)

En İyi Özgün Senaryo: Dustin Lance Black (Milk)

En İyi Uyarlama

Senaryo:

Simon Beaufoy

(Milyoner)

En İyi Yardımcı

Kadın Oyuncu:

Penelope Cruz

(Barselona Barselona)

En İyi Yardımcı

Erkek Oyuncu:

Heath Ledger

(Kara Şovalye)

En İyi Yabancı Film: Departures

(Japonya)

En İyi Orijinal Şarkı: Jai Ho

(Milyoner)

En İyi Film Müziği: Milyoner

En İyi Kurgu:

Milyoner

En İyi Ses Kurgusu: Kara Şovalye

En İyi Görsel Efekt: Benjamin Button'un Tuhaf Hikâyesi

En İyi Görüntü

Yönetmenliği:

Milyoner

En İyi Makyaj:

Greg Cannom

(Benjamin Button'un Tuhaf Hikâyesi)

En İyi Kostüm

Tasarımı:

The Duchess

En İyi Sanat

Yönetmenliği: Benjamin Button'un Tuhaf Hikâyesi

En İyi Animasyon: WALL-E

En İyi Belgesel:

Man On Wire/Teldeki Adam

Onur ödülü:

Jerry Lewis

Cins Şiir

kutsal bilgi kaynağımızdan aldığımız bilgiye göre sümbülzade vehbi 19. yüzyılda yaşamış, rücu şiiri şairiymiş. ve meşhur da bir hikaye var. bir gün padişah çağırıyor sümbülzade'yi ve diyor ki:

""bana öyle bir şiir yaz ki bir mısrasını okuyunca içimden seni öldürmek, bir sonrakini okuyunca ise ödüllendirmek gelsin"

ve sümbülzade başlıyor beyitleri düzmeye:

azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.

lal-u şarap içurem ve ıslatıp geçirem,
parmağına yüzüğü, hatem-i zer o rahsan.

eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.

diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.

salınarak giderken arkandan ben sokayım,
ard eteğin beline, olmasın çamur aman.

kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.

öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.

eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim,
yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.

herkese vermektesin, bir de bana versene,
avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.

sen her zaman gelesin, ben vehbi'ye veresin,
esselamun aleyküm ve aleykümesselam.

Kenan Sofuoğlu Supersport'a dönüşe hazır - Sofuoglu ready for Supersport return


Kenan Sofuoglu is confident he can make a winning start to his 2009 World Supersport campaign after coming away from testing at Phillip Island with the quickest lap time.

The Turk, who returns to the Supersport class after a troubled season riding a Superbike, struggled on the opening day of the test as he worked on finding an appropriate set-up for the Ten Kate Honda.

Nonetheless, the 2007 champion swept to the top of the timesheets with a best lap of 1min 34.7secs on the final day of the test, giving him confidence ahead of the opening round at the same circuit later in the week.

“I am very happy and cannot wait to race my bike again next weekend,” he said. “It was a little difficult to find a rhythm on the first day of this test but it all came together on day two and the bike is feeling fantastic again.

“There is still some more to come but I'm comfortable with the bike, the team and everything, so I'm really feeling positive for the season ahead.”

Team-mate and reigning champion Andrew Pitt is also feeling good about his return to home ground after finishing just a tenth adrift of Sofuoglu.

“The times have been pretty good, even though we had a few problems yesterday and only managed about an hour in the morning when the conditions here are at their best. We made some changes and today I did a few laps first thing, changed tyres and was on it straight away.

“I'm looking forward to the race next weekend, especially starting the season at home as world champion.”

Sion Katır Bölüğü



Tarihimizde "araplar bizi arkadan vurdu abi..!" edebiyatı çok ünlüdür...Osmanlı, sonuna yaklaşırken, hasta adamın vefatı yaklaşırken işin doğrusu "biz" kabul ettiğimiz osmanlı'ya o zamanlar ihanet etmeyen millet kalmamıştı...

Bunlardan en dikkat çekici ama belki en az bilineni de Çanakkale savaşında Türklere karşı savaşan yahudiler'dir.

Evet "sion katır bölüğü" ismini bugüne kadar hiçbir ders kitabında, çanakkele zaferini anlatan hiçbir milli eğitim müfredatında görmemiştik..!


( aha al sana "resmi tarih"...senin "resmi tarih" diye aşağıladığın şey bunları da gizliyor..)


Evet Abdülhamit'ten toprak istekleri sonuçsuz kalan yahudilere nihayet patlak veren çanakkale harbiyle adeta gün doğmuştu.Yahudiler " Sion Katır Bölüğü" ile tarihte ilk kez bir derli toplu askeri teşkilat kurmuşlardı.Ve bugün de sion katır birliği İsrail ordusu'nun temeli kabul edilir...Bu bölüğün kendine ait bir arması bile mevcuttur.

Bölük cephede daha çok getir- götür işlerinin halledilmesinde , cephane taşınmasında İngilizlere çok faydalı oldu...yedi yüze yakın katırlarıyla kendilerine filistin'de devlet kurma vaad eden İngilizlere yardım ettiler.

General Hamilton hatıralarında "Sion Katır Bölüğü" ve kendisine destek olan yahudiler için şunları yazmıştı :


"Yahudilerden faydalanacağımıza inandım. Onları kendi çıkarlarımız için istismar edip, yahudi gazetecilerin ve bankerlerin çabalarını sağlayabiliriz. Yahudi gazeteler bizim davamıza renk katar, yahudi bankerler de kesemize para yağdırır"


Ancak daha sonra da anlaşıldığı gibi avuçlarını yalayan taraf yine yahudiler oldu...Sion Katır Bölüğü'nün tüm üstün gayretlerine rağmen İngilizler ve müttefikler onların devlet isteklerini hemen gerçekleştiremedi....Onlar o sırada Anadolu'yu nasıl paylaşacaklarını hesaplamakla meşgullerdi...


İsrail devleti'nin kuruluşu ise bundan ancak yıllar sonra gerçekleşebildi....


"ermeni zulmü ve hocalı katliamı" konulu panel

katliamın yıldönümü olan 25 şubat'a yaklaşırken, yarın verilecek olan panel'İn konuşmacıları :

21 Şubat Cumartesi Saat : 13.30


Prof.Dr.Mehmet Ersan ( Ege Üni.)
yar.doç.dr Kenan Kırkpınar ( 9 Eylül)
Dr. Vefa Kader (İzmir Ekonomi)

Yer : Konak Belediyesi, Alsancak Kültür Merkezi, 7.kat Benal Nevzat Salonu...

Bu topluma fazla gelen bir insan : Cem Karaca.


Küçüktüm.Onu ilk kez bir müzik kanalında, klibinde “ıslak ıslak” derken gördüm...Anlamıyordum o zamanlar şarkının sözlerini ve yer yer kafamdan uyduruyordum..Buzdolabının üstünden kaptığım oklavayı kendime mikrofon yapıp “ıslak ıslak” ı söylüyordum ben de....Onu o şapkasıyla, o gözlükleriyle saçı sakalıyla ilk görüşüm o zaman oldu...
Ve sordum etraftakilere kim bu ?
Herhalde o kadar da mühim bir adam değildi...Kime sorsam suratlar ekşiyor, ya da bir ifadesizlik hali alıyordu.Kimisi o bir “ermeni” dedi...kimisi “solcu” , kimisi eski komünistlerden’dir dedi...Çok allahsız biriymiş zat.!
Bense o zamanlar bilemezdim..Kulağıma hoş geliyordu şarkıları...Şarkılarında yer yer bağırması, coşması bile içinde yatan isyanı gösteriyordu...Çocuktuk o zaman solcu nedir, ermeni kimdir bilmezdik...!
O ise artık çok yorulmuş, kaptana “çok yorgunum beni bekleme” demişti bile çoktan....
Mapus damlarına düşmüş, yurt dışında vatan hasreti çekmiş ve çok yorulmuş en sonunda dönmüştü ülkesine..
Bizim evlerimize daha çok Barış Manço kasetleri giriyordu...Büyüklerimiz onu daha çok severdi...Cem Karaca kasedi giren evler ve aileler benim bulunduğum çevreme o kadar uzaktı ki , onlara sanki birer yabancıymış gibi bakardım ben...

O vatan hasretine dayanamamış dönmüştü...Yoldaşları (!) onu beklediği gibi hoş karşılamadılar...Sanki davaya ihanet etmiş bir adamdı bunca yıl meydanlarda on binleri coşturan o adam...Değişti dediler ona.Ama ben biliyordum ki onu aslında hiç kimse anlamadı..En yakınındakiler bile hatta onun eskiden inandığı ideolojiden olanlar bile...O aslında hiçbir zaman değişmemişti ben bunu o kadar kuvvetli hissediyordum ki sanki onun en yakın sırdaşıydım...

Birilerinin çamur atmak için bahaneleri her zaman çoktu...Üretmeyen, düşünmeyen bir şey yaratmayan insanların başarabildikleri tek iş çünkü buydu ; karalama, çamur atmak sadece eleştirmek , sadece eleştirmek ve sadece yıkmak....Oysa o sadece sanat yapıyordu...Fikirleri , inançları ne olursa olsun o sadece “sanat yapardı” .
Önce kendisine ülkeye dönüş izni veren Özal’ın eşi Semra Özal’ın elini öptüğü için onu eleştirdiler.. Oysa o sadece orada beyefendiliğini göstermişti..
Sonra Star tv’nin reklamında oynadığı için kızdılar...Oysa o sanatçı kişiliği yanında aynı zamanda evine ekmek götürmek zorunda olan bir babaydı...Ve Türkiye’de sanatçı olmanın, bir şeyler üretmenin zorluğunu sanatçılardan başka kimse daha iyi anlayamazdı...
Sonra “karabağ’da talan var, ak gerdana saldıran var ...!” diyerek azeri ağıtı yakmasına , “Kerkük zindanlarında” Türkmen obalarından göçen annelerden bahsetmesine faşistlik dediler...! Oysa o altmışlı yıllarda meydanlarda Vietnam için de şarkılar marşlar okumuştu...Onu şimdi Kerkükteki Türkmenleri, Karabağdaki Azerileri hatırladığı için faşistlikle, döneklikle itham edenler o zaman onu o meydanlarda alkışlıyorlardı...

Sonra dine dönmesine laf ettiler...Oysa ki bir bireyin inancı , seçme özgürlüğü kimi ilgilendirirdi ki ...! Buna laf söyleme hakkına hangi düşüncesiz mahlukat kapılabilirdi ki...!
Ama onlar bunu da yaptılar...Türk Müziğinin, bugünkü pek çok paçoz rock grubunun temellerini atan adam’a, türk rock’ının babasına laf söylediler...

Sorarım daha dün Barışarock’da Cem Karaca’ya “dönek” diye bağırarak saygısızlığın en büyüğünü yapmış olan iğrenç mahluklar bugün türk müziği adına ne üretmişlerdir, bu halk için ne yapmışlardır ?

Onun tek suçu düşünmek, üretmek ve sanat yapmaktı...İşte bu üç büyük suç bizim toplumumuzda affedilemezler arasındaydı...Ama o aldırmadı.Kendisine takılan sıfatlara aldırmadı...Anadolu’yu pek çoğumuzdan iyi bilen o , Mevlana’nın “altın yere düşmekle değerini hiç kaybeder mi ?” sözünü de gayet iyi biliyordu kuşkusuz...

Cenazesinde alkış istemeyip tekbir ile uğurlanmasını vasiyet etmesini bile yadırgayan yoz zihinler onun bu vasiyetteki sanatçı inceliğini de elbette anlayamamışlardı...Çünkü o Anadolu’yu lafa gelince mangalda kül bırakmayan pek çok milliyetçi geçinen insandan daha iyi biliyordu ve kuşkusuz büyük türk bestecisi Itri’nin tekbiriyle uğurlanmayı yine bir müzisyen olarak istemek onun en büyük hakkıydı....Ama bu yoz zihinler, çağdaşlaşmayı şekilcilikten ibaret sanan yozlar ne Itri’yi tanır, ne Tekbir’i bilirdi..!

Lafın özü Barış Manço ve Cem Karaca gibi isimler belki de maalesef bu toprakların göreceği son modern dervişler, ozanlar oldu...Umarız kendi üretkensizlikleri nedeniyle onların şarkılarına sığınmaktan başka bir şey yapamayan yeni nesil genç müzisyenler bari bunu yaparken biraz olsun bu müziğin, bu müzikte verilen mesajların özüne inerler, işin felsefesini yapabilirler...Bunu başaramayacaklarsa hiç bu işlere boşu boşuna girişip o harika eserlerin orjinalitesini bozmasınlar lütfen.Biz onları o eski ses kayıtlarından, cızırtılı olarak dinlemeye bile razıyız.!

III Murat Güftesi-Umut Rehberi

III. Murat

Yok böyle birşey, III. Muratin bir şiirinin 22 farklı yorumunu bir sitede toplamışlar ve çok güzel arayüzü var. çocukluğumda çok duyduğum ve ilahi diye dinlediğim bu parça hakkına yok yok. ezgi deyin şarkı deyin, ama çok mükemmel bir iş çıkarılmış. sayfada flash tabanlı bir mp3 çalar var listeden istediğiniz parçaya geçebiliyorsunuz. İnsanı tasavvuf dünyasına alıp götürüyor. Ne olursan ol yine de gel diyor resmen..














Türk Erkeği ne çeker? :D

Türk erkegi neler çeker..

Ise Baslarken Besmele Çeker

Delikanlidir Tesbih Çeker

Sportmendir Barfiks Çeker

Tek Eliyle Sinav Çeker

Kendi Disini Kendi Çeker

Taraftardir; Üçlü Çeker (bjk)

Kaçan Golde Yuh Çeker


Aksamcidir Kafayi Çeker

Agzinda Sigara Halay Çeker

Halayda Basi Ceker

Dikiz Aynasindan Hareket Çeker

Sinirlenince Ya Sabir Ceker

Muazzam Kopya Çeker

Kaynanadan Çok Çeker

Genelde Babaya Çeker

Evladina Nutuk Ceker

Hatuna Ayar Çeker

Iskenderin Üstüne Künefe Çeker

Komedi Filminin Kralini Çeker

Çuhayi Yirtmadan Pike Çeker

Kafasi Bozulunca Resti Çeker

Yükte Agir Parada Hafif Çeker

Parayi Bulan Arabayi Çeker

Mahallede Pati Çeker

Gurbette Hasret Çeker

Sevdigini Sorguya Çeker

Aldatilinca Tetigi Çeker

Memlekete Turist Çeker

Kasi Gözü Ilgi Çeker

Her Ortamda Dikkat Çeker

Italyan Erkeklerine Bes Çeker

Baliketi Görünce Iç Çeker

Plajda göbegi içeri Çeker

hayata tersten başlamak ve benjamin button'un tuhaf yolculuğu

evet filmi az önce izledim.... zaten özellikle son günlerde - aslında her zaman olduğu gibi- ölüm konusuna oldukça taktığım yetmezmiş gibi bir de bu karmaşık filmi izledim ve deyimi yerindeyse tam süper oldu... (kafam çok iyi oldu hacı)

ünlü amerikalı yazar francis scott key fitzgerald'ın eserinden esinleme olan senaryo muhteşem...yönetmen deseniz zaten o meşhur "fight club" ' ımızın deha yönetmeni david fincher..! ( akan sular durur)
başrol desen renkli mi renkli gözlü , kaslı mı kaslı vücutlu (bana ne oluyorsa artık), cici mi cici Brad Pitt... neyse ki brad pitt sadece kaşıyla gözüyle değil oyunculuğuyla da konuşturmuş, aferin.

film hepimizin hayatında zaman zaman kafasına taktığı ölüm, doğum ,yaşam, yaşlılık, gençlik kader yani bizzat hayat'ın kendisini ele almış...filmin uzun olması bazı bünyeleri yer yer bayabilir ama özünde bana kalırsa kusursuz bir film, kusursuz bir senaryo ve olaylar örgüsü.... hea işin ayrıntılarına inmeyeceğim o kadar uzman değilim.. (ayrıca çekebiliyosanız siz çekin kardeşim adamlar ne güzel film yapmışlar)
takdir ettiğim bi yapım olmuş hah şöyle adam gibi filmler çekin...hollywood artık sanki yoluna giriyor mu ne diye ufak da olsa düşünüyorum artık
( rambo 4 'lerden sonra :D )

neyse bu muhteşem filmimizi izledikten sonra bi internete de bakayım dedim neler çizilmiş diye...bloglar, sözlükler'de olay yaratmış film..tabi yine çok bilmiş bazı sözlüklerimizde beğenmeyenler de çıkmış haa o da olacaktır neyse görmezden gelin..
yalnız blogların birinde filmin can yücel'in bir şiirinden esinlenme olup olmayacağı ile ilgili bir yazı dikkatimi çekti.ve şiiri okuyunca hak verdim..evet sanki aynı filmi özetliyor...ama senaryonun fitzgerald'ın bir eserinden esinlenme olduğunu hatırlayınca belki de tam tersi de olabilir diyorum.. belki de can baba fitzgerald'dan etkilendi kimbilir, ya da tam tersi... neyse ne önemi var...yazımı film kadar güzel söz konusu şiirle bitiriyorum (ama filmi daha güzel :D )



Yasamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir.
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak Daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı? Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde,
Herkes karşınızda saf durmuş, iyiliginize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette. Tabuttan dogruluyorsunuz, yasli, olgun ve agirbasli olarak.
Herkes etrafinizda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazir.
Arabaniza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Dogar dogmaz devlet size maas bagliyor, aylik veya üç ayda bir maasinizi aliyorsunuz.
Ne güzel, hazir maas, hazir ev...
Altmisli yaslara kadar hersey garanti, huzur içinde yasiyorsunuz.
Sagliginiz gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Birgün çalismak istiyorsunuz ve ise ilk basladiginiz gün size hosgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altin kol saati veriyor patronunuz..

ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan, tecrübeli bir insan olarak ise basliyorsunuz.
Herkes karsinizda elpençe divan... Vücudunuzda da bazi hosa giden hareketler de basliyor.
Gittikçe zayifliyor forma giriyorsunuz.
Diger hormonal aktiviteler artiyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler basliyor... Derken birgün patron size artik Üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. bu arada Babaniz ortaya çikmis, "fazla çalistin" diyor. "artik eve dön, isi birak, okumaya basla, harçiligin benden olsun..." Keyfe bakar misiniz ?
Okudugunuz dersler gittikçe kolaylasiyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem basliyor.

Partiler, Diskotekler,Kizlarin sayisi artiyor. Derken Anne ve Babaniz sizi götürüp getirmeye basliyor, araba kullanma derdi de yok artik...
Günün birinde sizi okuldan da aliyorlar, "evde otur, keyfine bak, oyuncaklarinla oyna" diyorlar... Mamaniz agziniza veriliyor, zaman zaman altinizi bile temizliyorlar, hatta bu durum aliskanli yaratiyor ve hiç tuvalet kullanmamaya basliyorsunuz.
Derken Anneniz birgün size süt verme kararini aliyor ve baska bir keyifli dönem basliyor.
Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazir.
Bir gün karanlik ilik ve sicak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek için agzinizi açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sicacik, yumusacik, gürültü ve patirtisiz bir ortamda yasiyorsunuz.
Kuculuyor, kuculuyor, ufacik bir hücre halini aliyorsunuz. Ve günün birinde müthis keyifli bir orgazm ile hayatiniz son buluyor.


(oehhh uzunmuş) :D

barnabas incili

325 yılında İznik konsülü'nün yasakladığı ve o yıldan bu yana Hristiyan dünyası tarafından yok edilmeye çalışılan barnabas incili'nin kıbrıs'ta bulunduğu iddia edildi.
barnabas incili hz. isa 'nın çok yakınında biri olan ve asıl adı josef olan barnaba tarafından yazıldı...
hristiyanlar kitabın müslümanlar tarafından yapılmış bir uydurma olduğunu söyleseler de tarih onların iddialarını çürütüyor...kitap daha sonra müslümanlar tarafından uydurulduysa 325 yılında İznik Konsülü tarafından neden yasaklandı ? 4 incil dışında bütün diğer incilleri yasaklayan ve adına "apokrifal" denilen yasaklı 60 kitabın bulunduğu liste neden yapıldı ?
uydurma ve gerçek dışı olduğu iddia edilen bir kitaptan hristiyan dünyasının bu kadar korkması neden ? uydurma olduğu iddia edilen bir şey madem uydurmaysa neden engellenmeye ve yasaklanmaya çalışılıyor ?
bu soruların cevabını, barnabas incili'nin Hz.Muhammed'i peygamber olarak tanımasında ve kutsal ruh inancına inanmamasında bulabiliriz herhalde...
Barnabas inciline göre hz.isa hristiyanların sandıkları gibi tanrı'nın oğlu değildir ve o kendisinden sonra hz.muhammedin geleceğini bilmiş ve söylemiştir...çarmıha gerilen de gerçekten hz.isa'nın kendisi değil onun bir benzeri olan başka birisidir.

aydoğan vatandaş'ın gündem konusu olan ergenekon'la da ilgili olduğunu öne sürdüğü "Apokrifal" ve Kayıp Kitap Barnabas'In sırrı kitapları bu konulara değiniyor...

Barnabas incili'nin tam metni için : http://www.barnabas-incili.com/ (ben hepsini okuyamadım biri okuyup bana anlatırsa sevinirim dermişim :P yok lan şöyle bi üstün körü baktım ama okucam ben de bi ara söz :D )

haber ile ilgili ise ;
http://www.kibrisgazetesi.com/popup.php/cat/2/news/66079/PageName/Ic_Haberler

Nargile Nasıl Yapılır?

Nargile nasıl hazırlanır işte bu kadar basit(!):
- 3 kat folyo
- Gevşek sarım
- Lüle Hizası
- İyice Ayrıştır
- Sıkı Lüle
- Sıkı Marpuç

Kapatıyoruz saçmalığı...

"Aman hemen alın, kapatıyoruz dükkanı, hem ucuza da veriyoruz" kisvesine bürünüp saçma sapan ilanlar veriyorlar birde. Geçen yine karşılaştım o ilanlardan birine, 3'te 1 fiyatına veriyoruz diyecek ama aklı yok. 1/3 fiyatına yazağına 3/1 fiyatına yazmış matbaacı arkadaş(veya sorumlu her kimse). 3 katına mı satacaklar yani? Allah akıl fikir versin diyorum, başka da bir şey demiyorum, buyrun bu da fotoğrafı:

Mono Türkiye Geliştiricileri


Mono ile uğraşan, ilgilenen veya ilgilenmek isteyen c# programcıları, artık Mono Türkiye Developers ekibi var, katılmak için: http://www.monoturkiye.com/
Yabancı dili kuvvetli olanlar da çeviri yaparak destek olabilirler...

Tiyatro, Sanat, AKM

12 şubat perşembe günü bir oyuna davetliydik. Konak'ta Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi'nde Hamle Tiyatrosu'nun "Hangi Karakter?" isimli komedi oyunu... Aslında aradığım 'komedi' vasıfları yoktu oyunda, son sahnesi özellikle bir komedi oyununda olmaması gerekecek kadar 'dram'dı. Yine de emek harcanmış saygı duymak lazım. Oyun içerisinde yine tiyatroyla ilgili, toplumla ilgili, birçoğu yazarın düşüncesi olmak üzere birçok mesaj vardı, yer yer tempo artıyordu ama oyunun başları sıkıyordu bu mesajlarla, neyse yinede emeğe saygı +rep diyoruz. Bir de oyun başlamadan önce AKM'nin giriş katındaki(sanat galerisi) resimlere göz attım. Emekli doktorların, profesörlerin resimleri vardı, suluboya, yağlıboya çalışmaları, gayet güzel çalışmalar vardı, gayet de güzel fiyatlara gidiyordu, satılanların üzerine kırmızı yuvarlak şeyler yapıştırılmıştı, özellikle o resimlere ve fiyatlarına bakıyordum, neyse o sırada bir resim takıldı gözüme, gayet güzel yapılmıştı ama gözüm imzadaydı, yabancı değildi bu isim, üniversitemizin rektörüydü: "Candeğer Yılmaz". Gayet güzel renkler kullanmış insana huzur veren bir ferahlık vardı resimlerde ve satılık değildi sanırım, zira üzerlerinde fiyat yoktu. Resimler ile oyalandıktan sonra zaman geldi oyuna girdik ancak başımda inanılmaz ve aynı zamanda dayanılmaz bir ağrı var, karnım desen içinden yaratık çıkacakmışcasına beni zorluyor... Oyun bittikten sonra kendimi eve, yatağa nasıl attım bilmiyorum... Oh what a night...

İnsan gözü kaç megapiksel? -How many megapixels equivalent does the eye have?


İnsan gözü kaç megapiksel?-How many megapixels equivalent does the eye have?



The eye is not a single frame snapshot camera. It is more like a video stream. The eye moves rapidly in small angular amounts and continually updates the image in one's brain to "paint" the detail. We also have two eyes, and our brains combine the signals to increase the resolution further. We also typically move our eyes around the scene to gather more information. Because of these factors, the eye plus brain assembles a higher resolution image than possible with the number of photoreceptors in the retina. So the megapixel equivalent numbers below refer to the spatial detail in an image that would be required to show what the human eye could see when you view a scene.

Based on the above data for the resolution of the human eye, let's try a "small" example first. Consider a view in front of you that is 90 degrees by 90 degrees, like looking through an open window at a scene. The number of pixels would be
90 degrees * 60 arc-minutes/degree * 1/0.3 * 90 * 60 * 1/0.3 = 324,000,000 pixels (324 megapixels).
At any one moment, you actually do not perceive that many pixels, but your eye moves around the scene to see all the detail you want. But the human eye really sees a larger field of view, close to 180 degrees. Let's be conservative and use 120 degrees for the field of view. Then we would see
120 * 120 * 60 * 60 / (0.3 * 0.3) = 576 megapixels.
The full angle of human vision would require even more megapixels. This kind of image detail requires A large format camera to record.


burası da devian art'tan alıntı:
Your Eye's "megapixel" Resolution
The average human retina has five million cone receptors on it. Since the cones
are responsible for colour vision, you might suppose that this equates to a five megapixel equivilant for the human eye.

But there are also a hundred million rods that detect monochrome contrast, which plays an important role in the sharpness of the image you see. And even this 105MP is an underestimate because the eye is not a still camera.

You have two eyes (no kidding!) and they continually flick around to cover a much larger area than your field of view and the composite image is assembled in the brain - not unlike stitching together a panoramic photo. In good light, you can distinguish two fine lines if they are seperate by at least 0.6 arc-minutes (0.01.Degrees).

This gives an equivilant pixel size of 0.3 arc-minutes. If you take a conservative 120 degrees as your horizontal field of view and 60 degrees in the vertical plane, this translates to ...

576 megapixels of available image data.

Curiously - as a counterpoint to this - most people cannot distinguish the difference in quality between a 300dpi and a 150dpi photo when printed at 6x4", when viewed at normal viewing distances.

So: although the human eye and brain when combined can resolve massive amounts of data, for imaging purposes, 150dpi output is more than enough to provide adequate data for us to accept the result as photographic quality.

But don't forget that women have more cones and men have more rods - I kid you not.Therefore the ladies see colours brighter than gents but can't see as well when it gets dark.

google çevirideki dangozluklar

goolge yetkililerinin bunu hemen düelteceklerini umuyorum ama birşeyler eklemeden geçemeyeceğim. dünyada Türklere en çok kötülüğü eden millet kim biliyor musunuz? yine biz. bu çevirileri de belki birileri önerdi google'a. belki komik birşeyler olsun diye yapmışlardır ama dünyanin hiçbir yerinde bu kadar kendisini hakir gören başka millet var mıdır acaba? lütfen milli kimliğimizi korumaya gayret edelim. bari adımızı koruyalım. hadi arada ufak tefek sorunlar çıkar böyle ama dikkatli olmak lazım. böyle bütün olmamız gereken dumularda milli refleks olarak, aman bir kişiden ne olur ki, ben neyi değiştirebilirim ki diye yine önemsemezlik etmeyin (sahi bugüne kadar ülke olarak ne üerinde fikir birliğine varabildik :( sanırım hiçbir şeyin!), milyonlar hep birer birer bir araya gelen insanlardan oluşur. hadi koçlarım, ne yapın edin bilinçli olun. bilirsiniz gençleri çok severim ben. haydi şimdi kalk vatana millete hayırlı birşeyler yap, Asım abini üzme!

bu arada google ayıp etme ne olur, dikket et bir gün sana da olur!
ne kadar sağlıklıdır göreceğiz, beğenmediğiniz bir çeviriye kendiniz bir öneri getirebilirsiniz. aşağıda olduğu gibi. burdaki geek arkadaşlarımızın bu durumla bir alakası yoktur bütün kamuoyu bilsin isteriz. bilesiniz ki, ilerde farklı yanlış anlaşılmalara sebebiyet verilmesin.


buna ne demeli ne alakası var şimdi :)

bisikletle müthiş dağ inişi

daha önce farklı platformlarda paylaşmış oldugum bir videoyu 101'de de paylaşmak istedim.

Extreme mountain bikers




Mondial Du VTT Descente de Venosc caméra embarquée

Eğitim literatürüne yeni bir kavram girdi: Sargın eğitim


Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), örgün ve yaygın eğitimden sonra eğitim literatürüne 'sargın eğitim' adıyla yeni bir kavram soktu. Okullarda (örgün) ve halk eğitim merkezlerinde (yaygın) verilen eğitimin dışında vatandaşların kendi kendilerine edindikleri beceriler bundan sonra 'sargın eğitim' adıyla tanımlanacak.

Türk Dil Kurumu (TDK)'nun "Bireyin hayat boyu süren bilgi, beceri ve yetkinlik kazanımı, informel eğitim" tanımıyla Türkçe sözlüğe eklediği yeni kavram, Talim ve Terbiye Kurulu tarafından kullanılmaya başlandı.

Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Merdan Tufan, kavramı TDK ile belirlediklerini söyledi. Sargın eğitim çerçevesinde bireylerin yaşam içinde kendiliğinden gerçekleşen öğrenme faaliyetlerinin yönlendirileceğini belirten Tufan, kendiliğinden çorap, halı ve kilim örmeyi buna örnek gösterdi. AB'nin informel öğrenmeyle ilgili 7 bölgede yürüttüğü proje kapsamında illerden gelen talepler doğrultusunda bu kavramda karar kılındı. 'Sargın eğitim' çerçevesinde yapılan ilk çalışma, Kahramanmaraş Kız Meslek Lisesi'nin hazırladığı 'Maraş işi' olarak bilinen nakış işlemesi projesi. 'Geleneksel El Sanatlarında Dezavantajlı Gruplar İçin Yenilikçi Metotlar ve Pazarlama Teknikleri' adlı proje ile ev hanımlarının meslekî eğitime dahil edilmesi hedefleniyor. Çalışma ile giyim sektöründe kalifiye eleman ihtiyacının karşılanması amaçlanıyor. Projeyle ilgili bilgilere MEB ve valilik aracılığıyla ulaşılacak.

divxplanet yeni üye alımına başladı


Divxplanet 3 yıl aradan sonra yeni üye alımına başlamıştır. sadece altyazı değil sinema ve teknoloji gibi farklı bir çok konuda faydalı bilgiler barıdıran divxplanet kapılarını yeni üyelere açtı. ilgilene arkadaşlara duyrulur :)

anti semitizm

son günlerin popüler kavramı...

bahsedilen "semit" sami ırkından gelir...yani sami ırkından olanlara bir karşıtlığı belirtir.efenim peki sami ırkı sadece yahudilerden mi oluşur ? hayır araplar da sami'dir.
evet araplar da...yani anlayacağınız bugün yahudilerin filistinde katlettiği araplar da aslında sami'dir..! artık siz buna kardeş kavgası mı dersiniz, kabil - habil örneğini mi verirsiniz bilmem ama durum budur...

yani bugün filistinde yaşayan her filistinliye hamas mensubu gözüyle bakmak da anti-semitizm'dir...yine aynı şekilde (özellikle 11 eylül saldırılarından sonra daha fazla görüldüğü gibi) her sakallıyı, her usame bin laden kılıklıyı, her afganistanlıyı, her asyalıyı, her siyahi'yi, her müslümanı terörist olarak görmek de anti-semitizm'dir...

özellikle günümüzde dost meclislerinde, geyik toplantılarında sık sık geçtiği gibi "yahu araplar ne pis millet, pis herifler, böyle pis millet olmaz, pilavı bile elleriyle yiyorlar" tarzı muhabbetlerimiz de birer anti-semitizm örneğine girer....

özellikle tarih boyunca anti-semitizm'in avrupada zirve yaptığı dönemler olmuştur...batı'da belirli devirlerde gerek sami ırkından olan yahudilere gerekse araplara karşı bir nefret, bir öfke patlaması sık sık görülmüştür..

bu ırkçılık batı'da o kadar ileri gitmiştir ki adamların şarkılarına bile konu olmuştur.en basitinden 1970'lerde kurulmuş ünlü ingiliz rock grubu "the cure" un bile konu ile ilgili "killing an arab" şarkısı buna örnektir...

evet şimdi sıradaki parça the cure 'dan tüm anti-semitistlere gelsin diyoruz o zaman ne diyelim ; "killing an arab"

The İllusionist


2006 yapımı, steven millhauser isimli yazarın eserinden uyarlama olan filmimiz Avusturya imparatorluğun'da geçiyor ve gizemli, esrarengiz bir sihirbazın hayatını ve sevdiği kadın için yaptıklarını anlatıyor.Edward Norton burada bu sihirbaz abimizi oynarken güzeller güzeli sevgilisi de Jessica Biel oluyor -çakal-
Ne var ki Jessica Biel Avusturya imparatorluğunun genç veliahtıyla evlenmek zorunda...Neyse olaylar işte böyle gelişiyor zaten hepsini anlatmayayım...Filmi ilk başta Edward Norton ve Jessica Biel için izlemiş olsak da aslında asıl gerçek oyunculuğu gösterenin Paul Giamatti olduğunu film ilerledikçe fark ediyorsunuz..(bilmiyorum, ya da sadece bana öyle geldi.)
Özellikle son sahneler ve bitiş harika.
i love divxplanet , i love torrent ... saygılar..

"Adımı yazar çıkarım..!"

çan'ı yükseltmem derinden
ders notu saklamam beterinden
sinsice olmaz gidişim ff'yi çakar giderim

artık sürersin bir sefa
ne yaz okulum kaldı ne cefa
şikayet etmem bu defa
yatay geçişle giderim

forum'dan, bornova'dan
konak'tan, alsancak'tan
525'imden cayar giderim

juba.

İşte budur: Asım abimiz de bize katıldı, kim tutar artık!

Uzun çabalarımız ve yalvarmalarımız sonuç verdi, kampüsün okulun ve tüm izmirin efsanesi ASIM abiyi de yazar kadromuza aldık, tecrübelerini ve yaşadığı ilginçlikleri bizimle paylaşacak, şimdiden sabırsızlanıyoruz...

Kelime Hazinesi? Haznesi?

Türkçe dersimizin vizesinde bir soru vardı: İnsanların kelime hazinesi bize o insan ile ilgili ne tür bilgiler verir? şeklindeydi yanılmıyorsam. Orada aklıma takılmıştı, "kelime hazinesi" miydi doğrusu yoksa "kelime haznesi" miydi? Çünkü yıllardır bize kelime haznesi(deposu) olarak öğretilmişti bu. Küçük bir araştırmayla(aslında direk hocaya da sorabilirdim, 2. dönem görürsem sorcağım) doğru olanın "kelime hazinesi" olduğunu öğrendim, Hakkı Devrim'den. Çünkü dil değerlidir, düşünce yapımızı ve yaşantımızı etkiler. Bu yüzden "kelime hazinesi" dememiz gerekirmiş.

Sıradaki Parça...

Klasik radyo dialoglarındandır "sıradaki parçayı Trabzon'dan amcama, Ardahan'daki halama, Adana'daki enişteme, İzmir'deki yeğenlerime, Düzce'deki dayıma, Almanya'daki görümceme....." bu böyle gider, Tüm aile dağılmış bir şekilde :D ... Artık radyolar bu klişeyi istemiyor. Özellikle ulusal radyolar(yani İstanbul üzerinden tüm Türkiye'ye yayın yapanlar) bu klişeyi bozmak için "bizim radyomuzda istek olmaz", "selam göndermeyiniz lütfen, arayın kendiniz iletin selamınızı" şeklinde yaklaşıyorlar olaya, haklılar da bence... Haa TRT radyolarında hala böyle şeyler var o ayrı :)
o zaman sıradaki parça marilyn manson'dan gelsin: "maşukun olacağım" (i'll be your lover)

Böte'lilerin Buluşma ve Paylaşma Mekanı... | http://www.boteliyiz.com/

Türkiye'de Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi bölümü okuyan tüm öğrencilerin buluştuğu ve paylaşımda bulunduğu ortam var: http://www.boteliyiz.com/
Forum da mevcut sitede: http://forum.boteliyiz.com/
Eski bir site olmasına rağmen kısa bir süre önce yeniden yapılandı ve tamamen tasarımı değişti... Değişmek lazım bazen...

Sigarayı bırakmanın tam zamanı



Bugün Dünya Sigarayı Boykot Günü. Ancak giyim ve boğazından kesen Türk vatandaşı, sigara bağımlılığından bir türlü kurtulamıyor. 19 Mayıs 2008'de yürürlüğe giren sigara içme yasağına rağmen 2007 yılına göre 404 bin adet fazla sigara içildiği tespit edildi.

Uzmanlar bu durumu ekonomik krizin yanı sıra irade zayıflığına bağlıyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Tevfik Özlü, tiryakilere çocuk sahibi olma, başarı, terfi ve ödül alma gibi kendilerini güçlü hissettikleri dönemlerde sigarayı bırakmalarını tavsiye ediyor. Kişinin sigarayı dost edinmesinin, sigaranın da ona dost olacağı anlamına gelmediğini söyleyen Özlü, "Günün birinde, hiç ummadığınız bir şekilde, yıllardır yanı başınızdan ayırmadığınız bu sözde dosttan bir darbe yiyebilirsiniz. Gelin, bugünden gerçekleri görüp, gerekeni yapın." ifadelerini kullanıyor.

Sigara tüm kanser türlerinin yüzde 30'unun, akciğer ve gırtlak kanserlerinin ise yüzde 80-95'inin sebebi olarak gösteriliyor. Sigarayla arkadaşlığın, ölümle sonuçlanan bir birliktelik olduğunu vurgulayan Başhekim Özlü'nün verdiği bilgilere göre, dünyada her yıl 5 milyon kişi sigara içtiği için ölüyor. Bu, aramızdan her 6-7 saniyede bir kişinin sigaraya kurban gittiği anlamına geliyor. Her 2-4 erkeğin ölümünden biri sigaradan. Türkiye'de sigara nedeniyle yılda 120 bin kişi hayatını kaybediyor. Bu sayı, trafik kazaları, yangın, cinayet, AIDS, alkol, kokain, eroin ve intiharlara bağlı ölümlerin toplamından bile fazla.

Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi Dönem Başkanı Prof. Dr. Elif Dağlı, krizin insanları sigaraya başlatmadığına dikkat çekerek, "İnsanlar bunaldı da sigaraya sarıldı diye bir şey yok." diyor. 2007'ye göre içilen sigara adedinin artmasını ise 'bağımlılık nedeniyle sigara sayısının fazlalaştırılmasına' bağlıyor. Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi psikiyatristlerinden Doç. Dr. Ayşe Esen Danacı da stresle birlikte sigara tüketiminin arttığını belirtiyor. Egzersiz ve gevşeme yöntemleri vasıtasıyla stresle başa çıkılabileceğini aktaran Danacı, "Psikiyatristler bu yönde yol gösteriyor. Ancak stres, şiddet ve depresyona dönüştüyse tedavi edilmeli." diye konuşuyor.

Sigarayı bırakma önerileri

Tatile veya seyahate çıkarak rutin yaşamınızdan uzaklaşın.

Ödül alma, terfi etme, çocuğunuzun olması, iş başarısı gibi kendinizi daha güçlü hissettiğiniz dönemleri fırsat olarak değerlendirin.

Sigarayı bıraktığınızı herkese açıklayıp onların desteğini alın.

Sigara içme arzusu uyandıran arkadaş, iş, davranış ve durumlardan uzak durun.

Sigara içilen kahvehaneye, içkili yerlere gitmeyin.

Sigara içme arzusu geldiğinde, bırakma nedenlerinizi tek tek hatırlayın.

Kalkıp dolaşın, dış ortama çıkıp yürüyün, birkaç kez yavaş ve derin nefes alıp verin.

Asla 'bir taneden bir şey olmaz' demeyin.

Bir süre çay-kahve yerine soğuk içecekler deneyin.

Boş kalmayın, kendinize hobi ya da meşguliyet bulun.

Spora mutlaka zaman ayırın.

Sakız, yeşil sebzeler, havuç gibi şeyler sigara arayışınızı engelleyebilir.

Anahtarlık, kalem gibi küçük oyuncaklarla ellerinizi meşgul edebilirsiniz.

Sigaraya ayırdığınız parayla kendinizi ya da sevdiklerinizi ödüllendirecek sürprizler yapın.

Başkaları sigara teklif ettiğinde reddetme hakkınızı kullanın. 'Hayır' diyebilme özgüvenine sahip olun.

Onlara göre değil, kendi doğrularınıza göre yaşayın. Kendinize saygılı olun. Kimse için hayatınızı riske atmak zorunda değilsiniz.

Ruhsal bozukluk daha sık görülüyor

Depresyon, anksiyete bozuklukları gibi ruhsal sorunların sigara bağımlıları arasında görülme sıklığının daha yüksek olduğu belirtildi. Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Dr. Şeref Özer'in verdiği bilgiye göre içme oranları, şizofrenlerde yüzde 90, bipolar (taşkınlık) bozukluk hastalarında yüzde 70, diğer psikiyatrik rahatsızlığı olanlarda yüzde 45-70 arasında. Hafif şiddette depresyon sigara içimini artırırken, düzenli sigara içenlerde depresyon oranı ve bununla bağlantılı intihar oranları içmeyenlere göre daha yüksek. Depresyonu olanların sigarayı bırakma oranları da içenlere göre daha düşük. Sigarayı bırakmak için yardım isteyenlerin yüzde 30'u da depresyon öyküsüne sahip.

Kadınlarda kemik erimesine yol açıyor

Sigaranın kadınlarda erken (5-6 yıl) menopoza ve kemik erimesine yol açtığı ortaya çıktı. Kalp krizinden akciğer kanserine kadar pek çok hastalığı tetiklediği tespit edildi. Erciyes Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada sigara içen veya dumanına maruz kalan menopoza girmiş 30 bayan ile içmeyen ve dumana maruz kalmayan menopoza girmiş 30 bayan incelendi. Bulgulara göre kanser oluşumu, yaşlanma ve hücre ölümüne yol açan 'serbest radikaller', aktif ve pasif içici kadınlarda daha yüksek düzeyde. Doğum kontrol hapı kullanan kadınlar arasında sigara içenlerin kalp krizi geçirme riski 10 kat fazla. Tiryaki kadınların, erkeklere oranla akciğer kanserine yakalanma riski de 3 kat fazla.

En büyük küresel öldürücü hastalık

Prof. Dr. Tevfik Özlü, sigaranın küresel en öldürücü salgın hastalık olduğunu vurguladı. Özlü'nün aktardığı bilgilere göre tüm zamansız ölümlerin yüzde 20'si sigaraya bağlı. Tiryakilerde kanserden ölüm oranı 15-25 kat daha yüksek. Ölüm hızı, içmeyenlere oranla iki kat fazla. Sigara kullananlar, ortalama 20-25 yıl daha erken hayatını kaybediyor. İçilen her sigara ömürden 12 dakika çalıyor. Bu zararlı alışkanlık, tiryakilerin yıllarca başkalarına bağımlı bir hayat yaşamalarına da yol açıyor. Akciğer, kalp ve beyin damar sistemi hastalıklarından kansere dünyada en sık görülen, en fazla öldüren, sakat bırakan ve en yüksek tedavi maliyetine yol açan 60 kadar hastalığın ana sebebi sigara.

Fırçalamak mı ??? Neyi ??? :S


İnternette gördüğüm bu fotoğraftan sonra aklım tamamiyle karıştı...Şimdi ne yapmalıyım...Dişlerimi fırçalamalı mıyım, yoksa fırçalamamalı mıyım?? Fırçalamazsam doktorum çok kızıcak...ee şimdi doktor kızıcak diye de fırçalayıp böyle dişsizmi kalayım...yok yok fırçalamam gerek bem beyaz dişlere sahip olmam gerek yani en azından doktor böyle diyor...Sigara içtiğimde yok ki altın sarısı dişlere sahip olayım...EEee o zaman fırçalamasamda olur..hem ne gerek var o kadar zaman harcamaya....Ahh bilemiyorum aklım karıştı....Korktum bu fotoğrafı görünce yok yok ben fırçalamamalıyım...ya da fırçalamalıyım...Aklım tamamiyle karıştı...Şu an kendimi sucuklu kurufasülyee gibi hissediyorum..Kime dokunsam gazı çıkıcak gibi...Ya dişlerden önce hayatımızı fırçalayıp temizlesek pırıl pırıl etsek daha güzel olucak galiba...Hep diş macunu reklamlarında geçen yumurtalara acımışımdır...Ben alıyorum elime yumurtaya günlerce bakıyorum ama hiçbiryeri yumuşamıyor yumurtanın..Ulan tam tersine sertleşiyor gibi...Neden bizi kandırıyorlar...Gidip bide onlara dokunmam gerek şuan galiba...Neyse şimdi dişleri mi fırçalamam mı gerek yoksa fırçalamamam mı gerek?? Anneee aklım karıştı beniimmm.....az da gazımı çıkarsan hanii....:D :D

Nerd Herd Röportaj: İdris ÇELİK - Türkiye'de Oyun Programcısı Olmak


TÜRKİYE’DE OYUN PROGRAMCISI OLMAK

-Merhaba, öncelikle sizi tanımayan arkadaşlara kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

*-1981 yılında İstanbul'da doğdum. Lise eğitimimi tamamladıktan sonra en sevdiğim iş yani oyun programlamayı öğrenmek için iş hayatına atıldım. İlk başarılı projem Video Britannica Eğitim CD'lerinin programlanması oldu. daha sonra Lanetin Hikayesi adlı video oyununu çıkarttım. Aynı zamanda Kanal Türk TV'de kurgu sorumlusu olarak görev aldım. Hafta sonları ise "Yapay Zeka" adlı Oyun programlama konulu tv programının yapım ve sunuculuğunu yaptım. Şuanda kendi şirketimde yeni oyun projeleri geliştirmekle beraber çeşitli bilişim hizmetleri ve özel oyun geliştirme dersleri veriyorum.



-Oyun programlamaya merakınız nasıl gelişti?

Ortaokul zamanında super vision'um vardı o zamanlar oyun resimleri çizer hep kendi oyunumu yapmayı hayal ederdim.

-Çevrenizden ve ailenizden nasıl tepkiler aldınız bu konuda?

Ortaokul döneminde yani ilk eğilimlerim esnasında ailem böyle bir meslek dalı olabileceğini bile bilmiyorlardı. O yüzden ilk başta tedirgin ve kuşkuyla yaklaşmışlardı.

-Herkes sizi Lanetin Hikayesi isimli oyunla tanıdı, oyun çok eleştiri aldı, cesurca bir girişimdi, aldığınız eleştiriler sizi ne yönde etkiledi?

Eleştiriler daha çok Capcom ile benim karşılaştırılmam gibiydi. Dikkate aldığım yönler de oldu, komik gelebilecek eleştiriler de aldım fakat lh1'in tamamı emek harcanarak yapıldı hazır bir engine kullanılmadı kendi grafik motorumu kendim geliştirdim. Oyun tamamen visual basic kodu ile yazıldı. Önemli olan böyle bir yapımı yapmak ve çıkarmaktı. Teknoloji, imkanlar ve zamanı daha verimli kullanacağımız zamanlar da geldiğinde daha mükemmelini yapabilmek adına kendi elimden geleni o zamanki şartlara göre yapmaya çalıştım.


-Şimdi Lanetin Hikayesi 2 isimli oyunun demosunu yayınladınız, oyun hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? 1. oyundan tamamen bağımsız yepyeni bir konu mu olacak, oyunun hikayesi nedir?

Lanetin Hikayesi 1 aslında psikolojik gerilim tarzında düşünülmüştü ama daha sonra silahlar ve en sonunda zombiler eklendi ve doğal olarak resident evil'a benzetildi. Aslında benim yapmak istediğim silahlı bir aksiyon oyunundan ziyade psikolojik gerilim tarzı bir oyun geliştirmekti. Şimdi LH2 aslına dönmüş oldu.

-Oyundaki şiddet içeriği +18 sınırında olacak ve demodan anladığımız kadarıyla ortalık kan gölü olacak. Oyun abartılı kan görüntüleri konusunda eleştiri alabilir mi?

Hayır bilakis az bile bulundu, daha öncekilerde piyasaya çıkma ve son kullanıcıdan gelir beklentisi olduğundan bazı yasal kurallara uymak zorundaydım fakat bu seferki LH2 serisinde son kullanıcıdan herhangi bir ücret beklentim yok dolayısıyla oyun cd olarak da çıkmayacak ve sansür gibi bir terim benim için anlamını kaybetmiş olacak. Bu yüzden olabildiğince cesur davranmaya çalışıyorum. Demo versiyonunda zaman kısıtlı olduğu için aklımdakilerin sadece bir yansımasını yapabildim. Gerçekte olay daha farklı yerlere çekilecek. Sadece tekdüze eline silah al ve önüne geleni yok et mantığında bir oyun olmayacak.

-Yapay zeka ve oynanabilirlik konusunda oyun ne durumda? Online modda oynama imkanı olacak mı?

Yapay zeka dediklerinde daha doğrusu ben bir oyuncu iken aklıma türlü türlü hayaller gelirdi ama şimdi hatırlıyorum da bir game developer’in bir sözü vardı: “Yapay zekayı 1-1 uygulamaya kalksak oyun hiçbir zaman bitmezdi” diye. Evet Yapay Zekasal bir problemimiz yok, istesek sizin hareketinize göre onunda plan kurma yetisi veya 2.oyunda sizin hamlelerinize göre farklı bir oyun açılması da mümkünüdür. Ama şimdilik biz demo da sadece sizi öldürmeye çalışan basit canavarlar yapmayı uygun gördük. Ayrıca online modda bana haklı olarak bazı sorular geliyor, ama akıllarda canlandığı gibi herkes kasabada öyle avare avare dolaşmayacak. Çok daha farklı bugüne kadar denenmemiş bir sistem yapıyorum. Evet bu çok iddialı ama tek problem zaman.

-Minimum sistem gereksinimleri neler?

Şimdilik demoda 1 gb bellek ve 256 mb ekran kartı ama tam sürümde bu biraz artacak gibi :D


-Bir diğer oyun projenizden bahsedelim, Türk Dövüş Turnuvası – Online. Türk oyun tarihinde ilk 3 boyutlu dövüş oyunu ve üstelik online. Oyun fikri ve oluşturma süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?

Sitemde de yazmıştım bir ara TDT'nin çıkış hikâyesi bazıları baya gülmüşlerdi ama gerçek gerçektir. Böyle bir planım yoktu, evde ps3'ümde Tekken oynuyordum sonra acaba ben de yapabilir miyim dedim. 1-2 deneme sonra proje büyümeye başladı; yok combolar, yok tutmalar derken bir bakmışız bir dövüş oyunu iskeleti çıktı karşımıza. TDT 3 adet beta demo versiyonla geldi ve uzun süredir de güncellenmedi. Bize yeterince hata bildirimi geldiğinde artık tdt'nin isteğe göre gerçek halini vermiştik. Oyun sanıyorum 3 ay sonra bitmiş olacak. Demoda görmüş olduğunuzla tam sürüm TDT arasında neredeyse hiçbir benzerlik olamayacak. Bu benim metodumdur. Önce bir iskelet veririm sonra da alakasız bambaşka bir yapım çıkarırım. Artık beni takip edenler bu huyumu ezberledi ve sanıyorum ki bu onların da hoşuna gidiyor.

- Hangi dil ile yazıldı, grafikler ve müzikler nasıl hazırlandı?

Java ile yazıldı, 3dsmax ve olmazsa olmaz photoshop tabiki :D

-Oyun şuan Beta aşamasında, tam sürüm ne zaman çıkacak?

TDT 2 ay önce çıktı Lh2 ise 1 sonra.

-Peki beta sürümden farklı olarak ne gibi ilaveler olacak? İpucu verebilir misiniz?

Oyun sistemi, Menüler, Puanlama, Hareket sistemi vs...

-Ücretsiz sunulan bu oyunda paralı Premium üyelik benzeri bir sistem geliştirecek misiniz?

Son kullanıcıdan ne olursa olsun para almayı düşünmüyorum.

-Türkiye’de bir oyun programcısının en büyük sıkıntısı nedir?

1-Böyle bir sektör yok (yani işsizsiniz )

2-Yaptığınız oyunu cd olarak piyasaya sürecekseniz para kazanmayı hayal bile etmeyin (Kopya CD'ler)

3-Sinirleriniz çok sağlam olmalı çünkü oyununuzu 10 yaş altı kullanıcılarda oynuyor ve sizi tutup capcom, namco veya konami firmaları ile karşılaştırabilirler.

-Maddi sıkıntıları aşabilmenin bir yolu var mı peki?

Ek bir iş veya geliriniz olmalı ya da sponsor veya bedava çalışacak bir takım :D

-Türkiye’de son yıllarda oyun yapımı konusundaki gelişmeler hakkında neler düşünüyorsunuz?

Evet herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor ve yapılmış şeyler de hak ettiği değeri bulamıyor. Umarım ilerde bu iş de web tasarımı gibi ayağa düşmez.

-Dünya’da oyun yapımı piyasası nereye doğru gidiyor? Genel olarak online oyunlara doğru bir yönelme olduğunu söyleyebilir miyiz?

Elbette online oyunlar geleceğin oyun mimarisi olarak karşımıza çıkacaktır. Zamanla internet hızındaki artış ve ücret düşüşü ile bu işin hızlanacağını düşünüyorum.

-Sizin sanırım oyun yapımıyla ilgili istanbul’da bir kurs merkeziniz var, kurslarınız hakkında detaylı bilgi verebilir misiniz?

Şimdilik sadece oyun programlama dersleri veriyorum sınıf 5 kişilik 3 ay 72 saat sürüyor ve hafta sonları böyle bir hizmet verebiliyorum. Plan 3d modellemeden başlayıp programlama ve oyun geliştirme olarak gidiyor. 3 ay sonunda kişiye kendi canının istediği oyunu geliştirebilme garantisi veriyorum.

-Oyun yapımı hakkında bir kitap çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Hayır, ama bazen www.playstati10.com sitesinde dersler veriyorum. Özellikle kendi yazdığım 2d oyun motoru olan Hayal Platformu SDK ile ilgili oldukça fazla örnek var. Visual Basic dilini bilenler bence kaçırmamalı.

-Size ulaşmak ve projelerinizi takip etmek isteyen okurlarımız ne yapmalı?

Ekleyen herkesi kabul ediyorum, seviyeli ve yapıcı her türlü fikir ve eleştiriye açığım. ido555@hotmail.com benim msn adresim. Ayrıca www.playstati10.com magazin sitem.

-Son olarak oyun programlamaya meraklı okurlarımıza ne gibi önerileriniz olacak?

Eğer kendi başınıza bir oyun yapacaksanız 3d bir programı öğrenin ve bir programlama dili ile başlayın. Hiçbir dil bilmiyorsanız direkt c++ ile başlayın. Yok VB tabanınız var ise C# tam size göre. Böylece zamanla grafik api’leri, ses çalma, video derken directX sdk'ya geçtinizmi zaten siz bir oyun programcısısınız..

-Bize vakit ayırdığınız için Nerd Herd adına teşekkür ederim.

Rica ederim.

.....BİR ÖSS OLAYI DAHA.....

.....................EN ÖZEL ÖSS.......................

(Gerçek Haber) (31.10.2005)

Üniversite sınavlarının en komik olayı Alanya'da yaşandı.. Koca okulda tek başına sınava giren bir genci 12 görevli bekledi. Büyük sınavın yapıldığı saatlerde ÖSYM'nin hataları yüzünden ilginç olaylar yaşandı. Günün en komik olayının yaşandığı yer Alanya'ydı. Toplam 550 öğrencinin eğitim gördüğü Şükrü Mülazımoğlu İlköğretim Okulu'na sadece bir adayın ismi yazılmıştı. Okula gittiğinde kimseyi göremeyen Gökhan Gök isimli genç, önce geç kaldığını sandı. Ancak kısa süre sonra gerçek anlaşıldı. Gök, koca okulda tek başına sınava girecekti. Gök için sınav boyunca 6 polis, 2 öğretmen, 2 gözetmen ve iki hizmetli görev yaptı. Türkiye'nin en özel ÖSS'sini yaşayan talihli genç için görevlilere, 280 milyon lira ödendi. :D :D Eee her yiğidi bulmaz böyle şans.. Paramız bol yaa işte böyle olaylara kalkışıyoruz... Ehh ÖSYM ne demek gerekir size....

Kaynak:havadis.net

Amatör Sinemacılar Her Yerde - izmirsinek

İzmir'de amatör olarak sinemayla ilgilenen, kısa filmler çeken gençler var, eğer ilgileniyorsanız siz de katılabilirsizin bu ekibe: izmirsinek
Bugün izmirsinek facebook grubundan aldığım mesaj amatör sinemacıların bir çok ilde toplanıp organize olduklarını söylüyordu, sevindim açıkcası, işte o mesaj:

Üyelerimizi pek sık rahatsız etmek adetim olmadığından ne zamandır mesaj atmamıştım. Bu kez önemli bir konudan sizi haberdar etmek istedim.Türkiye'de sinema sevdalıları bulundukları illerde kendi ekiplerini kuruyorlar. Son olarak aramıza yeni katılan arkadaşlarımızın siteleri ;

- www.eskisehirsinek.com
- www.adanasinek.com

Sinek kültürünün genişlemesi ve yaygınlaşması çok sevindirici bir haber, umarım ileride hepbirlikte daha büyük projelere imza atabiliriz..

Not: Diğer illerde hazırlık yapan arkadaşlardan haberler alıyorum. Siz de bu sinema gönüllüsü arkadaşlara destek vermek isterseniz sitelerinden haberdar olunmasını sağlayabilirsiniz. Atacağınız bir mail veya forum mesajı eminim çok işlerine yarayacaktır.

Sinemayla kalın..

Koşmak İstiyorum

Koşmak istiyorum,
Amaçsızca koşmak…
Vurmak istiyorum toprağa, çıplak ayaklarımla.
Dövmek istiyorum toprağı, günahsız yere…
Ayaklarımla döverek gezmek istiyorum tüm Ege kıyısını.
Yarmak istiyorum toprağı;
İçine gireyim, sonsuza kadar orada kalayım diye…
Uyumak istiyorum, sonsuza kadar;
Belki rüyalarda buluşuruz…
Hafiflemek istiyorum,
Hafifleyerek uçmak…
Atmosfere karışmak…
Al beni koynuna Ege denizi;
Nice sevdalara şahit oldun sen;
Hiçbiri diğerine benzemez bilirim.
Her biri ayrı bir roman.
Anlat hepsini bana.
İmrenerek dinleyeceğim seni.
Offff…
Dudaklarımı ısırmak istiyorum;
Isırarak parçalamak…
Koşmak istiyorum;
Koşarak uzaklaşmak…
Beynimi tırmalayan bu müzik sesinden kaçmak…
Atmak tüm sıkıntıları…
Kurtulmak tüm dertlerden…
Uzaklaşmak istiyorum şehrin ışıklarından…
Karanlıklara gitmek istiyorum…
Dark is the sunlight…..
Beynimi yordun dünya…
Oooffff, offf…
Hangi teşkilatın elemanısın?
Hangi lobilerin tercümanısın?
Hangi çarkın dişlisisin söyle?
Offff… Allahım…
Şu kirli dünyanın temiz bıraktığı bir güzellik yok mu?
Her şey bu kadar kötü olamaz…
Tüm pisliklerin yörüngemden çıkması için ne yapmalıyım…?
Vazgeçtim sosyolojiden…
Gözlerden anladığımı sanmıştım…
Yanılmışım…
Hiçbir şey anlaşılmazmış gözlerden…
Yalanı da bilirmiş gözler…
İnsan sarrafı olmam için 40 fırın ekmek yemem lazımmış daha…
Karnım acıkmadı henüz…
Şimdilik 1 dilim yeter…
Ooofffff, offf…
Hangi cümleler anlatır beni?
Hangi mısralar özetler derdimi?
Hangi şarkı açıklar şu anki ruh halimi?
Hangi kelime kombinasyonunda bulurum kendimi?
Ooofff, offff…
Hangi sözler tatmin edecek ruhumu şimdi?
Shopenheur’un tesellisi yetecek mi bana?
Tamam vazgeçtim her şeyden, artık hayallerim yetecek bana…
--------------------------------------
Sürat yapıyorum bisikletle…
Bahar rüzgarı yüzümü yalıyor…
Dilimde bir şarkı: “Alamam seni çapkın Ayşe”…
“Gençliğime doyamadım,
15’imi bulamadım,
Daha sünnet olamadım,
Alamam seni çapkın Ayşe” (Beyaz Kelebekler Grubu – Çapkın Ayşe) (Minik Ercü)

NOT: Bazı zamanlar nihilist duygularım coşuyor, işte o zamanlardan birinde yazdım bu yazıyı…

Ah izmir neden bu kadar sıkıcısın?

Neden sıkıcı burası? sorun bende mi acaba? ben çok sıkılganım(ki 9 sene hayli hayli yeter sıkılmama)... 1. sınıfı bitirip başka bir okula(ankaraya) gitmeyi düşündüm bugün... bilmiyorum, emin değilim ama hayat bu hiç belli de olmaz :D hayırlısı diyelim...

Klasik Koşullanıyorum Muntazaman

Bazen öyle oluyorki sigarayı elime alıp yakıyorum, dimağıma birden patlamış mısır düşüyor, kokusu burnumda tadı damağımda oluşuyor, sanki bira içerken yanında getirilen patlamış mısırı sigarayla birlikte koşullandırmışım zihnimde... Bazen biradan aldığım ilk yudumda yine patlamış mısır tadı... Allahım bu nasıl bir şey... Pavlovun köpeği gibi klasik bir koşullanma söz konusu zihnimde, birde insan olmanın verdiği meta sevgisi var... Ne demiş atalarımız(belki de dememişlerdir bilemiyorum): metalar metalar metalar...

Photoshop ile bir resmi karakaleme dönüştürmek

1. Üzerinde çalışacağımız resmi Photoshop ta açıyoruz..
2.Image>Adjustments>Desaturate (Ctrl+Shift+U) seçeneğini seçerek resmimizi siyah-beyaz hale çeviriyoruz.
3.Daha sonra Filter>Stylize>Find Edges efektini seçerek uyguluyoruz.
4.Son olarak Image>Adjustments>Brightness/Contrast işlemini seçiyoruz ve açılan kutucukta Contrast kısmını "-10" yapıp OK butonuna basıyoruz...Karakalem resmimiz hazır....

Aşağıdaki videoyu izleyerek sizde kolayca yapabilirsiniz .. :)


FaceBook Uygulamalarını eklerken 2 kere düşünün

Bir Facebook uygulamasını eklediğinizde bilgilerinizin neredeyse tümü (şifreler hariç tabiki) uygulama geliştiricisi üçüncü şahısın eline geçer, bu bilgilerinizi istediği şekilde kullanır, Ali Tokmen güzel bir uygulama geliştiriyor facebook uygulama geliştiriciler için, aslında bir takım facebook kuralları yüzünden çok detaylara girilmese de siz kodları alıp geliştirerek daha kapsamlı bilgileri organize edebilirsiniz, uygulamanızın secret ve api keylerini giriyorsunuz sonrası malum :D tüm kullanıcılar karşınız da...
proje içinde başka bir uygulama daha var, id numarasını girdiğiniz kişinin arkadaş listesini id numaralarıyla karşınıza seriyor...
detaylar için: http://code.google.com/p/facebook-c-sharp/

Böte1'ler için kredi not hesaplama programı


Böte1 okuyan öğrencilerin harf notlarını kredili sisteme çevirerek 4'lük sistemde kaç aldıklarını öğrenebileceği bir programları var artık...
indirmek için: http://ul.to/l48ro3
kodların yazımı ege-bilgisayar mühendisliğinden Umut Benzer'e aittir, kendisine teşekkür ediyoruz... program içinde birkaç egg bulabilirsiniz, mizahi şeyler...

Oxford Üniversitesi'nden Wordlistler (kelime listeleri)

Oxford siz hackerları da düşünüyor ve size wordlistler sunuyor, içerisinde Türkçe wordlist de var, onu alıp geliştirebilirsiniz epey eski bir wordlist:
ftp://ftp.ox.ac.uk/pub/wordlists
ayrıca klasörleri gezebilirsiniz, çok yararlı şeyler var, index atmamışlar... sanırım bizim std.ege.edu.tr de oxford'un ftp'sini örnek almış, bir çok klasörde index yok(veya default), gez babam gez :D

phpBB3 Reklam Yönetimi

phpBB3 ile bir forum açtınız sitenize ancak reklam eklemek istiyorsunuz... Ad Management 1.0.7 ile reklamlarınızı panelden çok rahat bir şekilde yönetebilirsiniz, kaç kez görüntülenmiş, tıklanmış, hangi reklam nerede ne kadar sık görünsün bunları da ayarlayabiliyorsunuz.
Advertisement Management 1.0.7'yi indirmek için: http://rapidshare.com/files/194192537/Ad_Management_1.0.7.zip.html
Çevirdiğim Türkçe dil dosyasını indirmek için: http://rapidshare.com/files/194191895/Ad_Management-Turkish.zip.html

C# ile mail gönderme

MailMessage msg = new MailMessage();
msg.To = "kime@site.com"; // Kime
msg.From = "kimden@site.com"; // Kimden
msg.Subject = "E-Posta Konusu"; // Konu
msg.Body = "E-Posta Metni"; // Mesaj
msg.IsBodyHtml = false; // HTML formatı (true / false)

SmtpClient smtp = new SmtpClient();
smtp.Host = "mail.site.com"; // SMTP adresi
smtp.Send(msg);

---başka bi örnek altta---

/// Örnek kullanım:
EnhancedMailMessage msg = new EnhancedMailMessage();

msg.From = "gonderen@site.com";
msg.FromName = "Gönderen Adı";
msg.To = "alici@site.com";
msg.Subject = "Konu";
msg.Body = "Mesaj";

msg.SMTPServerName = "smtp.sunucu.com";
msg.SMTPUserName = "kullanici";
msg.SMTPUserPassword = "parola";

msg.Send();




/// Sınıf kodları:
public class EnhancedMailMessage : MailMessage
{
private string fromName;
private string smtpServerName;
private string smtpUserName;
private string smtpUserPassword;
private int smtpServerPort;
private bool smtpSSL;

public EnhancedMailMessage()
{
fromName = string.Empty;
smtpServerName = string.Empty;
smtpUserName = string.Empty;
smtpUserPassword = string.Empty;
smtpServerPort = 25;
smtpSSL = false;
}

///
/// The display name that will appear
/// in the recipient mail client
///
public string FromName
{
set
{
fromName = value;
}
get
{
return fromName;
}
}

///
/// SMTP server (name or IP address)
///
public string SMTPServerName
{
set
{
smtpServerName = value;
}
get
{
return smtpServerName;
}
}

///
/// Username needed for a SMTP server
/// that requires authentication
///
public string SMTPUserName
{
set
{
smtpUserName = value;
}
get
{
return smtpUserName;
}
}

///
/// Password needed for a SMTP server
/// that requires authentication
///
public string SMTPUserPassword
{
set
{
smtpUserPassword = value;
}
get
{
return smtpUserPassword;
}
}

///
/// SMTP server port (default 25)
///
public int SMTPServerPort
{
set
{
smtpServerPort = value;
}
get
{
return smtpServerPort;
}
}

///
/// If SMTP server requires SSL
///
public bool SMTPSSL
{
set
{
smtpSSL = value;
}
get
{
return smtpSSL;
}
}

public void Send()
{
if (smtpServerName.Length == 0)
{
throw new Exception("SMTP Server not specified");
}

if (fromName.Length > 0)
{
this.Headers.Add("From",
string.Format("{0} <{1}>",
FromName, From));
}

// set SMTP server name
this.Fields["http://schemas.microsoft.com/" +
"cdo/configuration/smtpserver"] = smtpServerName;
// set SMTP server port
this.Fields["http://schemas.microsoft.com/cdo" +
"/configuration/smtpserverport"] = smtpServerPort;
this.Fields["http://schemas.microsoft.com/" +
"cdo/configuration/sendusing"] = 2;

if (smtpUserName.Length >0 && smtpUserPassword.Length > 0)
{
this.Fields["http://schemas.microsoft.com/" +
"cdo/configuration/smtpauthenticate"] = 1;

// set SMTP username
this.Fields["http://schemas.microsoft.com" +
"/cdo/configuration/sendusername"] = smtpUserName;
// set SMTP user password
this.Fields["http://schemas.microsoft.com/" +
"cdo/configuration/sendpassword"] = smtpUserPassword;
}

// ssl if needed
if (smtpSSL)
{
this.Fields.Add("http://schemas.microsoft" +
".com/cdo/configuration/smtpusessl", "true");
}

SmtpMail.SmtpServer = smtpServerName;
SmtpMail.Send(this);
}

public static void QuickSend(
string SMTPServerName,
string ToEmail,
string FromEmail,
string Subject,
string Body,
MailFormat BodyFormat)
{
EnhancedMailMessage msg = new EnhancedMailMessage();

msg.From = FromEmail;
msg.To = ToEmail;
msg.Subject = Subject;
msg.Body = Body;
msg.BodyFormat = BodyFormat;

msg.SMTPServerName = SMTPServerName;
msg.Send();
}
}