Bu topluma fazla gelen bir insan : Cem Karaca.


Küçüktüm.Onu ilk kez bir müzik kanalında, klibinde “ıslak ıslak” derken gördüm...Anlamıyordum o zamanlar şarkının sözlerini ve yer yer kafamdan uyduruyordum..Buzdolabının üstünden kaptığım oklavayı kendime mikrofon yapıp “ıslak ıslak” ı söylüyordum ben de....Onu o şapkasıyla, o gözlükleriyle saçı sakalıyla ilk görüşüm o zaman oldu...
Ve sordum etraftakilere kim bu ?
Herhalde o kadar da mühim bir adam değildi...Kime sorsam suratlar ekşiyor, ya da bir ifadesizlik hali alıyordu.Kimisi o bir “ermeni” dedi...kimisi “solcu” , kimisi eski komünistlerden’dir dedi...Çok allahsız biriymiş zat.!
Bense o zamanlar bilemezdim..Kulağıma hoş geliyordu şarkıları...Şarkılarında yer yer bağırması, coşması bile içinde yatan isyanı gösteriyordu...Çocuktuk o zaman solcu nedir, ermeni kimdir bilmezdik...!
O ise artık çok yorulmuş, kaptana “çok yorgunum beni bekleme” demişti bile çoktan....
Mapus damlarına düşmüş, yurt dışında vatan hasreti çekmiş ve çok yorulmuş en sonunda dönmüştü ülkesine..
Bizim evlerimize daha çok Barış Manço kasetleri giriyordu...Büyüklerimiz onu daha çok severdi...Cem Karaca kasedi giren evler ve aileler benim bulunduğum çevreme o kadar uzaktı ki , onlara sanki birer yabancıymış gibi bakardım ben...

O vatan hasretine dayanamamış dönmüştü...Yoldaşları (!) onu beklediği gibi hoş karşılamadılar...Sanki davaya ihanet etmiş bir adamdı bunca yıl meydanlarda on binleri coşturan o adam...Değişti dediler ona.Ama ben biliyordum ki onu aslında hiç kimse anlamadı..En yakınındakiler bile hatta onun eskiden inandığı ideolojiden olanlar bile...O aslında hiçbir zaman değişmemişti ben bunu o kadar kuvvetli hissediyordum ki sanki onun en yakın sırdaşıydım...

Birilerinin çamur atmak için bahaneleri her zaman çoktu...Üretmeyen, düşünmeyen bir şey yaratmayan insanların başarabildikleri tek iş çünkü buydu ; karalama, çamur atmak sadece eleştirmek , sadece eleştirmek ve sadece yıkmak....Oysa o sadece sanat yapıyordu...Fikirleri , inançları ne olursa olsun o sadece “sanat yapardı” .
Önce kendisine ülkeye dönüş izni veren Özal’ın eşi Semra Özal’ın elini öptüğü için onu eleştirdiler.. Oysa o sadece orada beyefendiliğini göstermişti..
Sonra Star tv’nin reklamında oynadığı için kızdılar...Oysa o sanatçı kişiliği yanında aynı zamanda evine ekmek götürmek zorunda olan bir babaydı...Ve Türkiye’de sanatçı olmanın, bir şeyler üretmenin zorluğunu sanatçılardan başka kimse daha iyi anlayamazdı...
Sonra “karabağ’da talan var, ak gerdana saldıran var ...!” diyerek azeri ağıtı yakmasına , “Kerkük zindanlarında” Türkmen obalarından göçen annelerden bahsetmesine faşistlik dediler...! Oysa o altmışlı yıllarda meydanlarda Vietnam için de şarkılar marşlar okumuştu...Onu şimdi Kerkükteki Türkmenleri, Karabağdaki Azerileri hatırladığı için faşistlikle, döneklikle itham edenler o zaman onu o meydanlarda alkışlıyorlardı...

Sonra dine dönmesine laf ettiler...Oysa ki bir bireyin inancı , seçme özgürlüğü kimi ilgilendirirdi ki ...! Buna laf söyleme hakkına hangi düşüncesiz mahlukat kapılabilirdi ki...!
Ama onlar bunu da yaptılar...Türk Müziğinin, bugünkü pek çok paçoz rock grubunun temellerini atan adam’a, türk rock’ının babasına laf söylediler...

Sorarım daha dün Barışarock’da Cem Karaca’ya “dönek” diye bağırarak saygısızlığın en büyüğünü yapmış olan iğrenç mahluklar bugün türk müziği adına ne üretmişlerdir, bu halk için ne yapmışlardır ?

Onun tek suçu düşünmek, üretmek ve sanat yapmaktı...İşte bu üç büyük suç bizim toplumumuzda affedilemezler arasındaydı...Ama o aldırmadı.Kendisine takılan sıfatlara aldırmadı...Anadolu’yu pek çoğumuzdan iyi bilen o , Mevlana’nın “altın yere düşmekle değerini hiç kaybeder mi ?” sözünü de gayet iyi biliyordu kuşkusuz...

Cenazesinde alkış istemeyip tekbir ile uğurlanmasını vasiyet etmesini bile yadırgayan yoz zihinler onun bu vasiyetteki sanatçı inceliğini de elbette anlayamamışlardı...Çünkü o Anadolu’yu lafa gelince mangalda kül bırakmayan pek çok milliyetçi geçinen insandan daha iyi biliyordu ve kuşkusuz büyük türk bestecisi Itri’nin tekbiriyle uğurlanmayı yine bir müzisyen olarak istemek onun en büyük hakkıydı....Ama bu yoz zihinler, çağdaşlaşmayı şekilcilikten ibaret sanan yozlar ne Itri’yi tanır, ne Tekbir’i bilirdi..!

Lafın özü Barış Manço ve Cem Karaca gibi isimler belki de maalesef bu toprakların göreceği son modern dervişler, ozanlar oldu...Umarız kendi üretkensizlikleri nedeniyle onların şarkılarına sığınmaktan başka bir şey yapamayan yeni nesil genç müzisyenler bari bunu yaparken biraz olsun bu müziğin, bu müzikte verilen mesajların özüne inerler, işin felsefesini yapabilirler...Bunu başaramayacaklarsa hiç bu işlere boşu boşuna girişip o harika eserlerin orjinalitesini bozmasınlar lütfen.Biz onları o eski ses kayıtlarından, cızırtılı olarak dinlemeye bile razıyız.!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder