7. Sanat

Sinemaya 7. Sanat demek ne kadar doğru bilmiyorum…

Daha doğrusu sanatları sıraya koymak, bu birincidir, bu ikincidir, bu bilmem kaçıncıdır demek ne kadar doğru bilmiyorum… Çünkü sanat, tanımı itibariyle konusu hep insan olan bir etkinlik. Bu ister resim olsun, ister sinema, ister tiyatro… Sanatın tüm dalları aynı ortak amaca hizmet ediyor. Benim gözümde tiyatro 1. sıradadır başkasının gözünde resim 1. sıradadır. Ama sanırım sinemaya 7. sanat denmesinin sebebi sanatın yeni doğan bebeği olması. Yani sinemanın tarihi, bir resim kadar eski değil. Bu yüzden olsa gerek. Ama sinemadan sonra farklı bir sanat dalı çıkar mı bilinmez…

Sinemanın sanat olmadığını düşünenlerde vardı. Bunu da çok sağlam şeylere dayandırıyorlardı, benimde katıldığım bazı hususlar var ama şu da unutulmamalı ki en çok çaba harcanan, içinde yüzlerce insanın emeği olan ve dünyada en çok takip edilen etkinlik. Sanatın insanlara ulaşmasının gerektiğini savunanların bunu da göz önünde bulundurması gerekirdi… Artık sinemanın sanat olmadığını düşünenler kalmadı, çünkü yaşamıyorlar. Her yeni olayda olduğu gibi sinemada ilk çıktığında yerden yere vurulmuş; ama çok şükür o günler atlatıldı.

Sinema çok eski bir sanat dalı olmasa da sanırım en çok gelişen, teknolojinin nimetlerini en çok kullanan sanat. Çünkü resim yıllardır fırça ile yapılıyor, heykel tıraşlar hâlâ aynı malzemeleri ve aletleri kullanıyor, örnekler çoğaltılabilir. Ama sinema gelişen teknolojiyle birlikte dijital bir ortama geçiyor, eski montaj teknikleri çöpe atılıyor, montajlar artık bilgisayarlarda özel yazılımlarla oluşturuluyor.

Dünya sineması bu güzelliklerden faydalanırken Türk sineması da boş durmuyor. Bazı teknolojik gelişmeler her ne kadar bize geç gelse de üretim aşamasında bu sorun da aşılıyor, açıkları yavaş yavaş kapatıyoruz.

Son birkaç yıldır Türk sinemasında gözle görülür bir gelişme söz konusu. Sponsorlar artık filmlere hak ettiği ilgiyi göstermeye başladı. Bütçe sıkıntıları eskisi kadar sık yaşanmıyor artık. Senaryolarda da çeşitlilik söz konusu… Her konuda olduğu gibi sinemada da çeşitliliği destekliyorum, çeşitlilik eşittir zenginlik… Sinemamızın zenginleşmesi için farklı farklı konular ele alınmalı, ilginç araştırmalar senaryo konusu olmalı ve bazı toplum gerçeklerinin üzerine gidilmeli. Mesela SINAV filmi… Öğrencilerin sınav kaygısını, aile baskısını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bu konunun üzerine gidilmeli bence. ÖSS ile ilgili onlarca senaryo yazılmalı, film çekilmeli. Bu sistemin ne kadar güzel(!) bir sistem olduğu filmlerde insanların gözünün içine sokulmalı, hatta bıkana kadar… Bir zamanlar Kemal Sunal filmleriyle toplum gerçeklerini gülerek izliyorduk, mizahi bir dille eleştirilen konuların akılda kalıcılığının yüksek olduğu bir gerçek. Bu yüzden ÖSS’yi ti ye alan, mizahi yönü ağır basan filmlerde yapılmalı. Filmlerin amacı, insanlara bir mesaj vermek olmalı her zaman. Küçük küçükte olsa, ara konularda da olsa mesajlar verilmeli inceden… Ama ÖSS gibi büyük bir toplumsal sorun başlı başına işlenen bir konu olmalı, ara konularda harcanacak kadar küçük görülmemeli. Eğitimin bir toplum için ne kadar önemli olduğu, eğitimdeki bir sorunun toplumun bütününü etkilediği öyle bir kurguyla işlenmeli ki insanlar filmi izledikten sonra “yahu bu sistem yüzünden toplum çok büyük zarar görüyor, bir şeyler yapmak lazım” demeli… Topluma birlikte hareket etmeyi, hakkını aramayı, sesini duyurmayı öğretmeli filmler, etkilemeli insanları, toplumları. Ancak bu şekilde bir şeyler değişir.

Sinemanın uzun uzun anlatılacak, üzerinde konuşulacak birçok yönü var. Yeri geldikçe bunları sizlere aktaracağım. Şimdilik benden bu kadar.

Şunu söylemeden bitirmem:

“Bol sinemalı günler”

2 yorum: