AÇILIM



Açılıp saçılmamız değil , toparlanıp bütünleşmemiz gereken bir dönemde kaynağı ,zamanı ,hüviyeti,programı belirsiz bir projeyle karşılaştık millet olarak…Adı proje bunun.
Proje kelimesi her zaman alımlıdır…
Adı “paket” , “açılım” , “demokrasi açılımı”, “kürt açılımı”…
Kürt kelimesinden sebepsiz yere korkanlar için adı “demokrasi ve kardeşlik açılımı” iken , bu ismi ısrarla duymak isteyenlere karşı ise “kürt açılımı” kullanılıyor daha çok…Bu yönden bakarsak olaya, iktidar işi çok iyi kavramış, ne şiş yansın ne kebap diyor, bir yandan doğudaki seçmenine göz kırparken diğer yandan hala gelişmişlik düzeyi açısından doğudan hiçbir farkı olmayan diğer bölgelerin köylüsünü,çiftçisini, halkını , gencini, seçmenini yine elinden kaçırmamak istiyor.
Neyse bizim derdimiz partiyle, siyasetle değil…Bunlardan kazanacak bir şeyimiz de yok açıkçası , bu çok açık…Bizi düşündüren şu üstünde yaşadığımız kara parçası…
Hani o national geographic dergisinin küresel ısınmaya dikkat çekmek için simgeleştirdiği tek bir buz parçası üzerindeki çaresiz kutup ayısı var ya işte biz de o kutup ayısı gibiyiz…Doğal bir refleksle üzerinde oturduğumuz ve tarihten bugüne daralan , ve daralarak gittikçe azalan toprak parçamızı , evlerimizi, yuvalarımızı, yurtlarımızı, çocuklarımızı hatta kendi canımızı, postumuzu düşünüyoruz….Evet ömürlerini kutup ayılarının mutluluğuna adayanlar , onların yaşadıkları yurtları için endişelenenler şimdi biraz vicdanlı olsunlar da bize de şu buzullardaki kutup ayısı kadar hak verebilsinler, bizi de buzullardaki o sevimli kutup ayısı gibi anlayabilsinler, anlama gayretine düşebilsinler…
Bu arada içimizde, çevremizde, yanımızda o buzullardaki kutup ayısına sadece mecazi anlamda değil gerçek anlamda da benzeyecek kadar tam bir hayvan şuursuzluğunda hareket eden öz hakiki kutup ayısı-insan karışımlarına da diyecek tek kelime buluyor ve onlara umurlarında olmasalar da kendilerini yüce yaratana havale ettiğimi söylüyorum.
Şimdi “sorun” a gelelim…Evet sorun.Binbir sorunlu bir hane olan güzel yurdumuzda diğer bin sorun arasından sıyrılıp bu kadar önemli mevkiye gelen sorunumuza…Dillerinden “coğrafya, Mezopotamya,barış,kardeşlik,demokrasi” gibi kelimeleri düşürmeyenlerin o yanık sesleriyle dillendirdikleri sorunumuza…
Açıkçası ben bu sorunun ne olduğunu bilmiyorum…Ama bir toplulukta söz konusu bir mevcut durumdan hoşnutsuzlar varsa, ve onlar bir sorun var diyorlarsa ısrarla o zaman yapacak bir şey yok…Biliyorsunuz, demokratik mi demokratik ve çağdaş mı çağdaş bir hukuk devletinde yaşıyoruz biz…!
Otuz bin insanın ölüm fermanını tek gözünü kırpmadan veren çok mühim bir terörist bay’ı bile incitmekten çekinmeyen, onun incinmesinden, kırılmasından, dışlanmasından endişe duyan bilinçli, hassas, kırılgan, naif, çocuksu devletimizi çok seviyoruz.!
Sorunun ne olduğunu çok iyi bilenler var etrafımızda.Ama maalesef bu çok bilgili arkadaşlar fazla edebiyat, fazla laf kalabalığı yapmaktan kendilerini nedense alamadıkları için uygun gördükleri çözümün ne olduğunu açıkça söyleyemiyorlar…Söyleyemiyorlar mı , söylemiyorlar mı ? Oysa hiçbir şeyden çekinmelerine gerek yok artık, şartlar olgunlaştı. Hala neden, neyi bekliyorlar ? Kendilerinden ricamız dürüst olsunlar…

Bir de olayın bir başka boyutu var….Bu söz konusu sorunla ne hikmetse çok yakından ilgilenen, bu konu hakkında Türkiye’den bir haber duydukları anda ansızın kulak kabartan, kulak misafiri batılı dostlarımız.!
Onlar da bizim canımız…adamlar yıllardır gelişmiş , demokratik bir toplum olabilmemiz için çabalıyorlar…Yapmadıkları iş, koymadıkları kural, uygulamadığımız kriter, beğenmediğimiz standart, atılmayan takla kalmadı bu kutlu batılılaşıp, muasırlaşma yolunda.!
Haliyle batılı dostlarımız da bizle el ele verip binbir sorun içinden özellikle çok beğendikleri bu sorunu “çözmek” istiyor, bir el atmak istiyorlar yolun ortasında kalmış bu arabaya…
Peki biz bu adamları alaya aldık da , bizde de suç yok mu yahu hiç diyeceksiniz biliyorum, evet hatta duydum bile, “ulan ne kadar da statükocu adamsın, faşistsin,keşişsin…” diye sıraladığınız o bol “-izm” ve “–ist” dolu hakaretlerinizi…
Bana göre sorun haline getirilmek istenen bir mesele var ortada evet.Bana göre bu ülkede, bu yurtta hep ötekileştirilen, hep küçümsenen, hep haksızlığa uğrayan, hep adaletsizlik yapılan zümreler, halklar,ırklar, Kürtler, Türkler, Lazlar, Çerkezler, Müslümanlar ,çiftçiler, köylüler, esnaflar, öğretmenler var bu ülkede evet…
Biliyoruz Diyarbakır cezaevindeki insanlık dışı hareketlerden haberimiz var evet…Biliyoruz bir insanın konuşmasıyla , doğduğu yer ve şehirle, teninin rengiyle , inandığı inanç yahut inançsızlıkla dalga geçilmesi, aşağılanması , hor görülmeye , yok edilmeye çalışılması nasıl bir şeydir…
“sen benim neler çektiğimi nereden bileceksin” ulan diye bir nakaratla bana karşı çıkanlarınız olacaktır…Ama biliyorum kardeşim, biliyorum ben seninle yıllardır yaşadım, sen benim sıra arkadaşım, asker arkadaşım, sevgilim , dostum oldun biliyorum…Hadi oradan deyip, hala inanmıyor olabilirsin bana…Ama bilmiyorsam da “zulüm” nedir , ne menem bir allahsızlıktır onu ne kadar bilip bilmediğimi sorgulama hakkına sahip değilsin işte sen canım kardeşim…
Çünkü bilmediğin çok ortak noktamız var canım kardeşim, biz ikimiz de seninle ömrünü göç yollarında heba etmiş bir göçmen neslin, bir mülteci neslin çocuklarıyız …Evet biz ikimiz de dillerimiz farklı olsa da yaşayışlarımız aynı olan en önemlisi de inançlarımız aynı olan birbirine benzer göçmen çocuklarıyız.
Biz bundan yıllar önce buralara yani şimdi üzerinde bir kutup ayısı tedirginliğiyle oturduğumuz bu topraklara başka bir toprak parçası ve yurttan insafsızca sürülerek, sürgün edilerek geldik…
Bundan yıllar önce Bulgaristan’da bize dilimizi unutturmaya çalışanlar, isimlerimizi zorla değiştirenler, ibadethanelerimizi ahıra ya da diskotek’e çevirenler gibi allahsız , kitapsız ve vicdansız ve şerefsiz olmak bize yakışmaz biliyoruz…Biz yıllardır balkan türkünü , Azeri halkını ,doğu Türkistanlı akrabamızı yok etmeye çalışanlar gibi aşağılık olmayacağız ve olmak taraftarı da değiliz bu biline !
E o halde biz şimdi neyde mi anlaşamıyoruz ? O halde biz ; yani yediği, içtiği bir olan, hatta hacetimizi giderdiğimiz yer bile aynı olan , ve hatta dışkılarımızın aynı bok çukuruna gittiği biz, aynı toprak parçasında yaşayan insanlar olarak neden şimdi , bu konuda anlaşamıyoruz ?
Paranoyak olduğumuzu , boşuna endişelendiğimizi mi söylüyorsun ? Bize bunu söyleyenler için , gereksiz korkulara kapıldığımızı belirtenler için iki ihtimal var. Bu suçlamayı bize yapanlar, paranoyayı bize yakıştıranlar; birincisi ya çok saflar ya da ikincisi ki -o daha da beter- bu insanlar bizi kandırmak, elimizden ekmeğimizi , suyumuzu almak istiyorlar.
Her türlü oyunun, dalaverenin, iş güzarlığın,ince derin hesapların, yemyeşil Amerikan dolarlarının döndüğü bu topraklarda, bu petrol, bu enerji deryası medeniyetin beşiği Ortadoğu denen cehennem de yaşamak, huzurla hayat sürmek , güçlü bir devlet çatısı altında müreffeh yaşamak kolay mı sanıyorsunuz !
Hiçbir şey olmaz, bize kimse dokunamaz safiyaneliğinde hareket etmekten çekinmiyorsanız, hiç etrafınıza bakıp ders de alamaz mısınız ?
O kutlu topraklardan, o bereketli medeniyetler beşiğinden şimdi bir güneye doğru göz ucuyla bakın , rica ediyorum…Fırat’ın ve Dicle’nin aşağısına bir göz ucuyla bakın…Ne göreceğinizi söyleyeyim.Fırat’ın, Dicle’nin aşağısında yıllardır demokrasi ve insan hakları vaadiyle aldatılmış bir yığın mazlum insan göreceksiniz…İşte siz aranızda sadece ahmakça bir sınır olan siz, o insanlarla kader arkadaşısınız…Şimdi küresel çeteler, kan emici vampirler, kara emperyalistler, katil orduları size gözünü dikti…Evet dostlarım sıradaki kurban sizsiniz.!
Bir yüzyıl boyunca afrika’yı sömürüp posasını köşeye atan batı şimdi gözlerini bu topraklara dikti…Hoş, zaten ne zaman kaldırmıştı ki ? Şimdi yine bölmek, şimdi yine birbirine düşürmek istiyorlar…Hatırlayın 1.dünya savaşından sonra da gelmişlerdi, ellerinde cetvellerle sizi sınırlara, ülkelere bölmüşler kiminizi ırak’a, kiminizi suriye’ye kiminizi bilmem ne bela’ya hapsedip mahkum etmişlerdi…O zaman da vaatleri aynıydı biliyorsunuz ya; o zaman da özgür , bağımsız olacaktınız !
Şimdi Fırat nehrinden aşağıya bakıp gördüğünüz manzara dehşet; insanları kürt, Türkmen, arap diye nasıl da bölmüşler ? İnsanları Şii, Sünni diye nasıl da bölmüşler ? Hemen yanı başınızda, kıçınızın dibinde olan bu hadiselerden ders çıkaramayacak ve hala aynı vurdumduymazlıkla hareket edecekseniz sonunuzu şimdiden düşünmeye başlasanız iyi olur.Çünkü korkarım ki; ileride sizi Amerikan tankları ve helikopterlerine karşı koruyacak bir kardeş eli bulamayacaksınız…

Biliyorum dostlarım kafanız çok karışık…Göç yollarında ömrünüz heba oldu, oradan oraya sürülmekten heba oldunuz, insanların size her yerde terörist, bölücü diye bakıp bölücülüğün alasını yapmalarından usandınız, horlanmaktan usandınız…Biliyoruz, çünkü biz de usandık.!
Çünkü bizim de babalarımız zamanında ellerinde tahta bavullarla ufacık köylerinden , ufacık dünyalarından çıkıp o büyük şehirlere gittiler, orada zaman zaman tıpkı sizler gibi hor görüldüler…
Sizinle dillerinizi rahatça konuşabileceğiniz, istediğiniz isimleri çocuklarınıza verebileceğiniz insanca, hakça bir dünyaya varız…Fakat bu maskeler adı altında sizi istismar etmek isteyen çakallara karşı gözümüz her zaman açık bunu bilesiniz…
İş Suriye sınırlarındaki o binlerce dönümlük altı petrol dolu mayınlı arazileri halka yani sizlere devretmek olunca sus pus olup, bu toprakları yabancı adamlara, şirketlere peşkeş çekmekten yana olanların kimler olduğunu da çok iyi biliyoruz unutmayın ve istiyoruz ki bunu sizler de gözünüzü açıp artık öğrenesiniz.
Bu arazileri halka devretmek söz konusu olunca faşistleşen, devletleşen ama iş bu ülkenin anayasasıyla , düzeniyle , temel dinamikleriyle oynamaya gelince demokrasi şampiyonu bülbüller kesilen tilkilere gözümüz tok !
Sizin haklarınızı savunduğunu söyleyip sizi aldatan ve kendilerini halkçı sanan toprak ağası , aşiret lideri siyasilere de gözümüz tok elhamdülillah !
Kültürel bazı haklar verilecek örtüsüyle binlerce gencin katili teröristlerle iş birliği yapmak, onları adam yerine koymak hatta onları muhatap alma cüretine düşmek gafletinde olanlara da karnımız tok.
Diliyoruz ki sizin de karnınız, gözünüz tok, alnınız her daim açık ve zihniniz hep berrak ola.!
İkimizin de mutluluğu için…
NOT : bu yazi ilk kez http://delyhikmet.blogspot.com/2009/08/acilim.html adresinde yayinlanmistir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder